Sosyal Entegrasyon ve Marjinalleşme

Hayatın her alanında hak arayana veya hakkı olduğuna inandığı şeyi isteyene, muhatapları tarafından basit ama kendi içerisinde baskın olan daha ne istiyorsunuz yanıtı verilir. Bu bir ülkede sorun olarak görülen etnik gruplara karşı sorulan en etkili sorudur.  Avusturyalı entelektüel kesimlerden de bize yönetilen göçmenler ne istiyor? sorusu, ‘biz elimizden geleni yapıyoruz, daha ne istiyorsunuzun’ bir başka […]

Hayatın her alanında hak arayana veya hakkı olduğuna inandığı şeyi isteyene, muhatapları tarafından basit ama kendi içerisinde baskın olan daha ne istiyorsunuz yanıtı verilir.

Bu bir ülkede sorun olarak görülen etnik gruplara karşı sorulan en etkili sorudur. 

Avusturyalı entelektüel kesimlerden de bize yönetilen göçmenler ne istiyor? sorusu, ‘biz elimizden geleni yapıyoruz, daha ne istiyorsunuzun’ bir başka ifade şeklidir. 

‘Göçmenler için, yerli toplum ile bütünleşebilmeleri hususunda her türlü çalışmayı’, fedakarlığı yaptığını ifade eden bu soru ve soruluş şekli, entegrasyonun bütün sorumluluğunu ve yükünü göçmenlerin üzerine yıkmaktadır. Bu da uyum sorunu yaşayan grupları istenmeyen olarak işaret etmekte, medya aracılığıyla ise yerli toplumun hedefi haline getirmektedir. 

Oysa entegrasyon, göçmenlerin kendi kültürlerini de koruyarak yaşadıkları ülkenin yerli halkıyla bütünleşebilmelerini kapsayan sosyal dönüşüm projesidir. 

Kendi kültürünü dolaylı veya dolaysız engellendiği hissinin göçmenlerde oluşmasını sağlayacak yaklaşımlar, göçmen gruplar arasında, “yerli halkın kendine benzetme” çabası içerisinde olduğu inancını doğuracaktır. Bu durum beraberinde asimilasyona uğrama ve ona karşı mücadele ruhunu tetikleyecektir. 

Sosyolojik olarak asimilasyonun tarifi “İçinde doğup büyüdüğü toplumun azınlığında kalan kesimini oluşturan grupların çoğunluğa boyun eğip kendi kültürlerinden geriye tek bir şey kalmayıncaya kadar yine o çoğunluk içinde erimesidir” diye yapılırken, özellikle Avusturya’da üçüncü nesil Türkiye kökenli gençlerde asimilasyon altında olma düşüncesi, nasıl ve neden baskın durumda? 

Bunun birçok nedenleri bulunmakta…

Öte den beri bire bir görüştüğüm göçmen geçmişi olan akademisyen, devlet memuru, siyasetçi, gazeteci, sendikacı, öğretmen vb. eğitim sürecini Avusturya’da tamamlamış kesimlerde bile, entegrasyon noktasında sorunlar yaşandığını, uyum sorununun yerli halk tarafından tek taraflı ele alındığını içeren şikayetler ve yorumlar alıyorum.

Göçmenler için yerleştikleri yerlerdeki insanlar tarafından kabul görme isteği, birkaç nesil sonra kendini oraya ait hissetme duygusuyla yer değiştirir ve haklı olarak yerli toplum ile yaşadığı bu kültürleşme sürecinde, toplumsal yaşama da kattığı değeri göz önüne alarak, ayrımcılığa uğradığında öz güven kaybı ve yerli halka karşı önyargılı bir tutum sergiler. 

Devletin çeşitli kademelerinde görev yapan göçmenler, yerli halk tarafından tanımlanmak istenmekten ve hatta bir türlü tanımlanamamaktan şikayetçi. Kendi alanlarında çok başarılı akademisyen, gazeteci vb. meslek gruplarındaki göçmenler tek taraflı entegrenin verdiği yük karşısında marjinalleşmektedirler. 

Zaten iki kültürün verdiği zorluklarla mücadele eden göçmenler, yerli halkın asimilasyona varan beklentileri ve devletin tek taraflı entegrasyon politikaları, ülkeye değer katan göçmenlerin yabancı olarak kalmalarını tetiklemektedir. 

Bizleri sürekli kalıplara sığmamız konusunda çıkartılan yasalar, bizleri her geçen gün ötekileştiriyor ve daha da marjinal bir ruh haline itiyor. 

Her ne kadar Avusturya Anayasa’sında tüm yurttaşlar kanunlar karşısında eşit demiş olsa da ve yine kamusal alanda ırkçılık çok görülmese de pratik yaşam bunun tam tersini gösteriyor. 

Eğitimlerini bu ülkede tamamlamış ve bu ülkenin çeşitli kurumlarında hizmet veren göçmen geçmişi olanların uğradığı ayrımcılık hafife alınacak bir gelişme değildir. Avusturya’da ciddi bir ayrımcılık yaşanmakta ve buna karşı kanun koyucular, yapısal bir uygulama girişimin de değillerdir. 

Uyum meselesinde tabii ki bizim de çok iyi olduğumuz söylenemez. Bu tamamen Newton’un hareket yasalarının üçüncüsü olan “Her etkiye karşılık eşit büyüklükte ve zıt bir tepki vardır” teorisinin, etki-tepki diyalektiği ile açıklanabilir. 

Birlikte uyum içinde yaşamak zorunda olan tarafların, ortak adımlar atması ile bu mümkündür.

Ve yine ortak yaşam alanları ve ortak sorunlar üzerinde birlikte hareket etmek kaçınılmaz bir zorunluluktur…

Yayınlama: 08.09.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.