Tatilcileri zor bir kış bekliyor…
Bir tarafta gelirlerinin enflasyon karşısında erimesi, diğer yandan memleket hasreti derken, Batı Avrupa’dan Türkiye’ye bu yıl son yılların en yoğun seyahati yaşanıyor. Avrupa’da yerleşik hayat süren Türkiye kökenliler, tatillerini Türkiye’de geçirmek için kara ve hava yoluyla temmuz ayının başından itibaren yollara çıktı… Türk – Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı [TAVAK] tarafından yapılan araştırmaya göre, […]
Bir tarafta gelirlerinin enflasyon karşısında erimesi, diğer yandan memleket hasreti derken, Batı Avrupa’dan Türkiye’ye bu yıl son yılların en yoğun seyahati yaşanıyor.
Avrupa’da yerleşik hayat süren Türkiye kökenliler, tatillerini Türkiye’de geçirmek için kara ve hava yoluyla temmuz ayının başından itibaren yollara çıktı…
Türk – Alman Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı [TAVAK] tarafından yapılan araştırmaya göre, bu yıl AB ülkelerinde yaşayan 6 milyon 200 bin Türkiye kökenlinin, 3 milyon 600 bini tatillerini Türkiye’de geçirecekler.
Tahminlere göre, Avrupa’dan gelecek olan Türkiye kökenlilerin, Türkiye ekonomisine yaklaşık 800 Milyon Euro katkı sunması bekleniyor.
Tüm dünyayı saran ekonomik kriz kendisini dünyanın en ferah ülkeleri, Batı Avrupa’da da göstermekte. Almanya, Avusturya, Fransa, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerde son kırk yılın en yüksek enflasyon oranı yaşanırken, orta ve alt sınıfı oluşturan Türkiye göçmenleri bu durumdan direk etkilenen katmanı oluşturmakta.
Yabancı düşmanlığı, dil ve kültür sorunlarının yanı sıra ekonomik anlamda da yerli halktan, yükselen enflasyon karşısında daha fazla etkilenen Türkiye göçmenleri, memleket hasreti ve akrabalarının büyük çoğunluğunun Türkiye’de olmasından dolayı, Türkiye ziyaretlerini bir tatil olarak değil, bir zorunluluk “izin” olarak görmektedirler – bu nedenle de borçlanarak da olsa “izine” gitmek için tüm imkanlarını kullanırlar…
Avrupa’da durum böyle iken, Türkiye’nin içinde bulunduğu enflasyonu görmezden gelmek ya saflıktır ya da yandaşlıktır.
Son bir yılda sosyal medyada sokak söyleşilerinde en çok tepki çeken sahneler, yurtdışından izne giden [Türkiye’nin tanımlamasıyla “gurbetçilerin”] söyledikleri oluyor.
“Türkiye çok iyi, Almanya’daki pahalılığı görsen…” diye başlayan sözler, Türkiye’deki bütün kazanımları enflasyon yangınında kül olanları kızdırıyor ve bir düşmanlık tohumu ekilmesine neden oluyor.
Parti yandaşlığı olanlar bir tarafa bırakılırsa, son haftalarda Türkiye’den Viyana’ya geri dönenlerle yaptığım görüşmelerde, kendilerinin Türkiye’de alım gücünün yüksek olduğunu söyleyene rastlamadım.
Zira Euro’nun TL karşısında değer kazanmasının, mantıksal olarak zaten yurt dışında yaşayanlara çok bir getirisi yok. Çünkü TL’nin döviz karşısında değer kaybetmesi demek, ülkede alım gücünün düşmesi demektir. Alım gücünün düşmesi, hayatın her alanında değişim aracı olan para kullanılarak alınan her şeyin daha pahalı olması anlamına gelmektedir.
Özellikle sahil bölgelerinin fiyat aralıkları döviz kuru üzerinden ayarlandığından dolayı, Avusturya veya Almanya’daki fiyatları bekleyebilir ve hatta kimi zaman bazı ürün veya hizmetlerde Türkiye’nin daha pahalı olduğunu görebilirsiniz.
Avrupa ve Türkiye’de devamlı yükselen enflasyon, “izincilerin” zor bir kış geçirmelerine neden olacak gibi.
Ortalama dört kişilik bir ailenin Türkiye tatili 6000 Euro bulduğu düşünülerse, Avrupa’da çalışan işçi bir ailenin bu gideri kapatması ve bir sonraki yıl için Türkiye tatili düşünmesi için, kış aylarında birçok harcamalarında tasarruf etmesi gerekecektir.
Kim hangi ekonomik analizi veya karşılaştırmayı yaparsa yapsın, Türkiye ile Batı Avrupa ülkelerini özellikle ekonomik olarak karşılaştırmak-kıyaslamak, saçmalamaktan ileriye gidemez…