Türkiye’de Fare Çuvalı Teorisi Denemeleri
Geçenlerde bir hikâye karşıma geldi bu hikâye “Fare Çuvalı Teorisi”adıyla bilinen hikayeydi.
Bu hikâye şöyle devam ediyordu:
“Ülkenin birinde tarım mühendisi bir kişi ülkenin başkentine gitmek üzere trene biner. Yanındaki koltuğa da yaşlı bir çiftçi oturur.
Yolculuk boyunca çiftçi, ayakları arasındaki çuvalı her çeyrek saatte bir çevirip, içindekileri karıştırır ve sonra tekrar yerine yerleştirir.
Bu durum karşısında merakını yenemeyen mühendis, bir süre sonra çiftçiye yaptığı bu işin hikmetini sorar.
Çiftçi, tarlalardan fare ve sıçan yakalayıp, bunları laboratuvar deneylerinde kullanılmak üzere başkentteki bir araştırma merkezine sattığını söyler.
Çuvaldakiler de işte bu fare ve sıçanlardır.
‘Peki’ der mühendis, çuvalı niye sürekli sallıyorsun?
Çiftçi de çuvaldaki fareleri ve sıçanları çeyrek saatten fazla sallayıp, içindeki birbirine karıştırmazsam hayvanlar rahatlayıp, çuvalı kemirip delmeye başlarlar.
Yaptığım bu işle farelerin ve sıçanların korkularını sürekli canlı tutup kendi aralarında gerginlik yaşamalarını sağlayarak dikkatlerini çuvala vermelerini engelliyorum.
Böylece onları satacağım yere kadar rahatça götürüyorum. Bir çiftçinin pratik zekasının ürünü bu yöntem, daha sonra bir teori haline getirilip siyasete, iş dünyasına, kurum ve kuruluşlara, eğitim sistemine, sağlık sektörüne vb. yerlerde de uyarlanmıştır.
Emperyalistler tarafından sömürülecek ülkeler ve toplumlar, terör başta olmak üzere çeşitli yöntemlerle sürekli karıştırılıp, birbirleri ile çatıştırılarak asıl amaçlarına odaklanmalarının önüne geçiliyor.
İşyerlerinde de bu durumu sürekli kullanarak sağlıklı düşünme yollarının önüne geçiyorlar. Kamu kurum ve kuruluşlarında da üst yöneticiler istedikleri gibi hareket edebilmek için bu durumu kullanıyorlar.
Bu gibi durumlar Maalesef, ülkemiz de uzunca bir süre bu teorinin tepe tepe uygulandığı yerlerden biri olmuştur. Kimi zaman 1980 öncesinde sağ-sol kavgası 1980 sonrası ise Alevi-Sünni, ilerici-gerici, Kürt-Türk, laik-anti laik, denilerek toplum kesimlerimiz birbirine düşman edilmiştir. Kazanan siyasetiyle, diplomasisiyle, ekonomisiyle ve güvenliğiyle emperyalist güçler, kaybeden ise topyekun milletimiz ve ülkemiz olmuştur.
Güçlü devlet güçlü millet olmamızın önemini kavrayarak milli birlik ve beraberliğimizi sağlayarak geçmişle günümüz arasında yaşanan olaylardan ders çıkararak hayatımızın her aşamasında bizleri yanlış yollara sevk eden ortamları anlayarak hareket edersek hiçbir güç Türkiye Cumhuriyeti’ne ve milletine hiçbir kötülük yapamayacaktır.
Bütün farklılıklarımıza rağmen bir arada olmalı ve birbirimize güvenmeliyiz biz birbirimize sahip çıkıp emperyalist güçlere karşı güçlü ve kudretli olursak hiçbir güç bizi yıkamaz ve önümüze set olamaz.
Öfkemizi hakim olarak sevgi saygı hoşgörü merhamet duygularımızı ön plana çıkararak dik duruşumuzu kaybetmeden gücümüze en yükseklere çıkartarak onlara da hissettireceğiz ki bizimle baş edemeyeceklerini anlayacaklar ve aile bağlarının güçlü olduğu milletlerin toplum bakımından da gücü daha yükseklere çıkacaktır.
Bu teorideki anlatılanları iyi idrak etmeli ve bu tür oyunlara gelmemek için her türlü gayreti sarf etmemiz gerekmektedir.
Ne mutlu birliğimizi muhafaza etmemiz dileğiyle…