Tutanaksız Avusturya-Türkiye dostluğunun, tutarsız entegrasyon sonuçları
Tutanaksız Avusturya-Türkiye dostluğunun, tutarsız entegrasyon sonuçları üzerinde bir analiz yapmak ve bunu taraf gözetmeden yapmak gerçekten çok zor.
Her şeyden önce, iki ülke arasında yaşanan ilişkiler ağındaki “tutanaksızlığın,” hayatımda oluşturduğu olumlu/olumsuz subjektif sonuçlarını tespit etmem ve kabul etmem gerekmektedir.
Avusturya-Türkiye arasındaki ilişkiler, son 30 yıl içerisinde genellikle dış politika, insan hakları, Avrupa Birliği’ne üyelik ve göçmenlik gibi konularla şekillenmiştir.
Bu şekillenme, siyasal ve toplumsal konjonktür ekseninde gelişen iki ülkenin çıkar ilişkilerine paralel olarak gelişmiştir.
Avusturya ve Türkiye arasındaki ilişki tarihsel olarak karmaşık olsa da 20. yüzyılın ortalarından itibaren diplomatik ilişkiler zaman zaman sıcak bir dostluk ve işbirliği düzeyine ulaşmıştır. Ancak, bu dostluk çoğu zaman resmi anlaşmalarla değil, halklar arasındaki kültürel ve ticari ilişkilerle, yani “el yordamıyla” pekiştirilmiştir.
Avusturya’nın Türkiye karşıtlığının kökleri, tarihsel, kültürel, siyasi ve jeopolitik faktörlere dayanmaktadır. Bu karşıtlık, Osmanlı-Avusturya İmparatorluğu arasındaki tarihi rekabetten günümüz politik ve toplumsal tartışmalarına kadar uzanan birçok etkene bağlı olarak gelişmiştir.
Steiermark eyaletinde Avusturyalı bir aileyle yaşadığım Noel akşamı, Türkiye’den farklı versiyonlarını bildiğim nefret hikayelerinin nasıl güncelleştiğini anlamamı sağladı.
İlk defa duyduğum deyimler, entegrasyonun bir dayatma olduğu hissini uyandırmıştı bende.
Yerli halkla geçirdiğim Neol akşamı; Avusturyalıların çocuklarını uyutmak için ifade ettikleri, “Seni Türklere veririm!” korku sözcüğü, çocukları korkutuyor muydu bilmiyorum ama beni derinden korkutmaya yetmişti.
Graz kentindeki bir ilkokulda işlenen derste, şehrin üç defa istilaya uğradığı, bunların “Çekirge istilası, Türk istilası ve Veba’’ olduğu anlatılmaktadır. Bunun anlatıldığı sınıfta en az sekiz öğrenci, istila ettiği söylenen ulusun mensubundan oluşan öğrencilerdi. Yani istila ettiği söylenen Osmanlının mevcut devamı olan ve çalışmak için Graz’a gelen işçilerin çocuklarıydı…
Kimse, kimseyi sevmedi…
Ve kimse kimseye uyum sağlamak için bir çabada sarfetmedi.
Devletler diplomatik ilişkiler üzerinden gözettikleri çıkarlarının peşine düşerken, misafir işçi olarak Avusturya’ya gelen bir neslin devamı da bireysel çıkarlarının amansız savunucusu oldular.
Avusturya vatandaşlığına gecen her Türk vatandaşı, kişisel menfaatlerini gözeterek, ülkenin sosyal haklarından yararlanmanın dışında bir amacı olmadı.
Avusturya acısından bakıldığında içler acısı olarak görülmesi gereken bu gelişme, görmezden gelinmiş, yok sayılmıştır.
Ancak yok sayılmanın çerçevesi genişletilerek, zaten bir varlık gösteremeyen Türkiye toplumu, Avusturya siyasi arenasında ıskataya çıkarılmıştır.
Daha da kötüsü, Türkiye toplumu söz sahibi olmak konusunda çekimsel kalmış, seçme hakkını dahi kullanmaktan geri kalmıştır.
Türkiye’den gelen göçmenler, Avusturya’daki toplumla tam anlamıyla kaynaşmakta güçlük çekiyor demenin artık bir anlamı kalmamıştır. Zira kimse Türkiye’den gelmiyor, daha önce gelenlerin torunları yerleşik hayat sürüyor. Buna rağmen uyum sorunu yaşanması, bir ülke içinde aynı kentte birbirlerine değmemeyi başaran etnik guruplar var demektir. Bunu başarmakta çok büyük bir marifettir.
2008 yılında, “Avrupa İstikrar İnisiyatifi”nin [ESİ] yayımladığı bir raporda, Avusturyalıların Türkiye’yi tanımadığı yer alıyor. Aynı kurum 2020 yılında da aynı ifadeye yer veriyor.
Avusturyalının kafasında hâlâ 1683 Viyana kuşatması yer alıyor. Bu düşüncenin yok olmaması için ise Avusturya’da yaşayan bazı örgütlü Türk çevreleri elinden geleni yapıyor.
Avusturya’daki FPÖ gibi İslam karşıtı hareketler, Türkiye’yi bu hareketlerin merkez hedefi yapmaktadır. Ayrıca, Türkiye’nin muhafazakâr politikaları ve dinin toplumsal yaşamda daha belirgin bir rol oynaması, Avusturya’da bazı kesimlerde kaygılara yol açmaktadır.
Avusturya Türkiye ilişkileri son dönemlerde olumlu ilerliyor olsa da bu durumun yarın için bir garantisi olmadığı bilinmektedir.
Avusturya cephesinden bakıldığında yaşanan güven kaybı ve dışlama politikasının birçok nedeni bulunmaktadır.
Avusturya seçimlerine ilgi göstermeyen Avusturya vatandaşı Türkiye göçmeni binlerce kesim, yasadışı olmasına rağmen Türk vatandaşlığından ayrılmamış, üstüne üstelik Türkiye seçimlerinde Türk temsilciliklerinde kurulan sandıklarında oy kullanmıştır.
Daha da tutarsız olduğumuz konular var-yazamadığımız…
Tutanaksız bir yaklaşım sergilememize neden olan nedir onu arıyoruz?
Tutanaksız olmak, tutarsız dostluklar doğurur. Oysa biz dost olmaya değil, birlikte yaşamaya geldik bu ülkeye…