Viyana Saldırısının Bedelini Müslüman Göçmenler mi Ödeyecek?
‘’Bilimsel (düşünsel) arayışların yerine insanların kendisini tamamen imana bırakmasını isteyen, siyasal İslam’la her alanda mücadele edeceğiz’’ diyen Emmanuel Macron ile ‘’Bu, Hristiyanlar ile Müslümanlar ya da Avusturyalılar ile göçmenler arasındaki bir kavga değil, bu medeniyet ile barbarlık arasındaki bir kavgadır” diyen Sebastian Kurz bir araya gelecekler. Zira Macron’un Viyana ziyareti, Paris’te bulunan Avusturya Büyükelçiliğini ziyaret […]
‘’Bilimsel (düşünsel) arayışların yerine insanların kendisini tamamen imana bırakmasını isteyen, siyasal İslam’la her alanda mücadele edeceğiz’’ diyen Emmanuel Macron ile ‘’Bu, Hristiyanlar ile Müslümanlar ya da Avusturyalılar ile göçmenler arasındaki bir kavga değil, bu medeniyet ile barbarlık arasındaki bir kavgadır” diyen Sebastian Kurz bir araya gelecekler.
Zira Macron’un Viyana ziyareti, Paris’te bulunan Avusturya Büyükelçiliğini ziyaret ettiği için, Kurz’un Macron’a teşekkür telefonuyla gündeme geldi.
Kısa süre içerisinde her iki ülke de aynı kaynaktan beslenen bir saldırı gerçekleşti.
Dolayısıyla iki liderin dayanışma içerisinde olmaları hem duygusal anlamada hem de stratejik bakımdan anlaşılır.
Teröre karşı ortak bir yol izlemek istediklerini ve böyle bir oluşum içerisine gireceklerini söyleyen iki liderin, saldırlar sonrasında da aynı şeyleri yapacak olma ihtimali, Avusturya’da yaşayan Müslüman göçmenleri endişelendiriyor- endişelendirmeli de.
Zira Macron, ülkesindeki son olaylardan sonra, nesiller boyu Fransa’da yaşayan milyonlarca Müslüman’ın üzerinde korku terörü estirmiş, Müslümanlara ait kurumlara operasyonalar düzenlenmesini emretmiştir.
Üstelik operasyon düzenlenen kurumaların, saldırı ile alakası olmadığını bizzat kendisinin de söylemesine rağmen – Macron göz dağı vermişti.
Fransa Cumhurbaşkanının Müslümanlardan intikam alırcasına bir tavır sergilemesi, ülkedeki hatta dünyadaki her Müslüman, Hristiyan Fransızlar için potansiyel bir tehlike olarak görülmesine katkıda bulundu.
Fransa örneğinden bakacak olursak, Kurz’un Fransa lideri ile yapacağı, ‘’Teröre karşı ortak strateji belirme’’ işbirliği, Viyana saldırısından sonra Avusturya’da hiçbir şeyin eskisi olmayacağının işareti gibi – en azından Müslümanlar için.
Avusturya’da din, gerçekten vicdani bir inanış olarak mı var, yoksa halen “ötekini” tanımlamada tanımlayıcı ana unsur olarak duruyor mu?
Bu sorunun yanıtı, 11 Eylül ABD saldırılarından sonra değişmeye başladığı biliniyor.
IŞİD gibi örgütlerin kıta Avrupa’sında, insanları öldürmesi ve bunu İslam adına yaptığının propagandasını yapması, Avusturya halkında Müslümanların ötekileştirilmesini tetiklemektedir.
Her saldırısı sonrasında, Müslüman kurumların sokaklarda çiçek dağıtması, Avusturyalıları etkilemediği gibi, inandırıcıda gelmiyor.
Çünkü, artık Müslüman kurumları içerisinde öğretilen öğretilerin, barışçıl ve insani olduğuna inanmıyorlar.
Buna devlet te inanmadığı için, her olay sonrasında bu kurumlar abluka ve baskı altına alınıyor.
2 Kasım 2020 Avusturya’da bir dönüm noktası olacak!
Aynen Viyana Yahudi cemaatine ait olan sinagoga, 1981 yılında yapılan saldırıdan sonra olduğu gibi.
Başbakan Kurz’un, ‘’Hristiyanlar ile Müslümanlar ya da Avusturyalılar ile göçmenler arasındaki bir kavga değil’’ demiş olması, sadece taktiksel zaman kazanmaktır.
Kurz bu sözleri sarf ettiğinde, Viyana ve ülkenin bir çok noktasında operasyonlar devam ediyor, ikinci veya daha fazla saldırgan olasılığı üzerinden güvenlik önlemleri artırılıyordu.
Kurz’un, Müslümanlarla bir sorunumuz yok demesinin altında yatan, olası başka saldırganların Müslümanlar tarafından saklanılmaması ve hatta görüldüğü veya bilindiği taktirde ihbar edilmesinin sağlamaktı.
Yani birlik ve beraberlik taktiğiydi.
Başbakan, atası Metternich gibi davranmış, iyiyi oynayarak, kötüyü yakalamaya çalışmıştır.
Dünyaca ünlü Avusturyalı diplomat Klemens Wenzel Lothar von Metternich, bu taktiklerle 38 yıl sadece Avusturya’yı değil, tüm Avrupa’yı yönetmiştir.
İçişleri Bakanı, ilk defa konuşmasına, ‘’ Avusturyalılar ve Avusturya’da yaşayanlar’’ diyerek başlamış, bu akıma Başbakan ve hatta Cumhurbaşkanı da katılmıştır.
Terör saldırısı bizi birleştirdi mi düşüncesine kapılmak isterim.
Ama bu sadece duygusal ve taktiksel yaklaşımdan başka bir şey değil.
Saldırının bütün arka planları ortaya çıkartıldıktan sonra, Avusturya’da yeni yasalar zincirinin başlayacağından şüpheniz olmasın.
Fransa’da yaşanılanların daha fazlası Avusturya’da yaşanacak ve uygulanacaktır.
1981 saldırısından sonra çıkartılan yabancılar yasalarının bazıları, 1995 yılında AB uyum yasaları çerçevesinde kaldırılmış, göçmenlerin bu gün halen sıkıntılarına neden olan bir çok yasa, 1981 saldırısının eseridir.
Avusturyalılar terörü uzaktan izleyen, duyan bir toplum olduğundan, Viyana saldırısını sindirmeleri uzun zaman alacaktır.
Saldırı anında olay yerinde olan siyasetçi bir arkadaşım şöyle tarif etti yaşadıklarını ‘’Yemek yiyecektik, her şey o kadar güzeldi ki, tek düşüncemiz restoranların pandemi nedeniyle kapanacak olmasıydı.
Birden silah sesleri duyduk, insanlar gözümüzün önünde vuruluyordu.
O zaman anladım Türkiye’de yaşayanları, Suriye’den, Afganistan’dan gelen mültecileri. Korkuyla yaşamak çok kötü ve zor.’’
Evet korku ile yaşamak zor!
Şimdi biz göçmenler iki defa korkuyoruz.
Viyana saldırısının bedelini, Avusturya’da yaşayan göçmen Müslümanlar nasıl ödeyecek?