Bosna’dan Suriye’ye uzanan bir savaş suçu
Yıllar evvel Saraybosna’da yaşananlar bugün burnumuzun dibinde, Suriye’de yaşanıyor. Kadınlar ‘insani’ yardım karşılığında sekse zorlanıyor. Hem de kendilerine yardım için giden görevliler tarafından!
Berivan BALKAY
The Whistleblower diye bir film duydunuz mu hiç? Türkçesi ‘muhbir’, ama filmin adı aklımıza ilk gelen anlamını yansıtmıyor. Yani birileri birilerini çıkarları uğruna bir yerlere ispiyonlamıyor. Aksine korkunç bir gerçekliği yüzümüze çarpıyor.
Film, Bosna Savaşı sonrasında ‘barış gücü’ olarak giden görevlilerin kadınları istismar etmesini konu edinmiş. Filmi izlerken aklıma birkaç hafta önce okuduğum, Suriyeli kadınların yerel görevliler tarafından yardım karşılığında seks yapmaya zorlanması geldi… Anlaşılan kadınların her daim cinsel bir obje, tecavüz edilebilir bir insan olarak görüldüğü savaşlarda, dünden bugüne değişen bir şey olmamış… Savaş ne yazık ki yalnızca beş harften oluşan bir kelimeden çok daha fazla acı barındırıyor içinde… Şiddet, istismar, tecavüz, travma, yoksulluk ve hatta ölüm…
Savaşa dair değişen yalnızca, savaş araçlarının daha ‘gelişmiş’, daha yıkıcı olması. Mesela daha yüksek bir binayı yıkabilen, daha büyük mermiler atabilen, daha büyük tahribatlar yaratabilen silahlar, bombalar yapılıyor… Ama insanların hayatına değdiği yerde sonuçları hiç değişmiyor; ölüm, şiddet, istismar, tecavüz, travma, yoksulluk…
‘The Whistleblower’ da, insanlar için savaşın anlamının her yerde aynı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor izleyiciye. Özellikle kadınların ganimet olarak görüldüğü, tecavüzlerin meşrulaştığı, para karşılığı seks kölesi haline getirildiği gerçeği dün de aynıydı, bugün de aynı..
KATHRYN ZAFER TACI GİYEMEDİ AMA…
Filme dönersek; Bosna Savaşı sonrasında Birleşmiş Milletler Barış Gücü adına, bölge güvenliğini sağlamak adına Bosna’ya asker ve çeşitli düzeyde görevliler gönderilmiştir. Getto bölgelerindeki barlarda garson olarak çalıştırılan savaş mağduru kadınlar, sahte pasaportlar ve yüklü miktarda paralar karşılığında bu görevlilere seks kölesi olarak satılmaktadır.
Amerika’dan Saraybosna’ya görevli olarak giden Kathyrn Bolkovac adındaki kadın polis, Toplumsal Cinsiyet Bürosu’nda görev yaparken bu durumu fark eder. BM görevlilerinden, askere, polisten ‘barış gönüllüleri’ne kadar herkesin bulaştığı skandalı ortaya sermek üzere gece gündüz çalışan Bolkovac’ın adaleti arayışında çaldığı her kapı yüzüne kapanıyor. Görevinden alınarak susturulmaya çalışılıyor ancak elindeki verileri bir şekilde kurtarıyor ve kamuoyu ile paylaşıyor.
The Whistleblower, kurgu bir film değil ne yazık ki… Gerçek bir hikayeye dayanıyor. Görevliler de, yaşanan olaylar da görevinden alınan kadın polis de gerçek… Filmin sonunda Kathryn Bolkovac Londra’da katıldığı bir TV programında tüm gerçekleri anlatıyor. Bunun üzerine bu suça karışan görevlilerin bazıları evlerine geri gönderilse de Kathryn, aydınlattığı bu skandal nedeniyle kamu hizmeti veren hiçbir yerde iş bulamıyor. Kathryn’in verdiği bu adalet mücadelesi için zaferle taçlandı demek bir hayli zor. Ama artık biliyoruz ki o, bu organize iğrençliklere sessiz kalmayan bir kadın olarak tarihe geçti bile…
Demem o ki, kadınlar için savaş ne demek bu film açıkça anlatıyor. Yıllar evvel Saraybosna’da yaşananlar bugün burnumuzun tam dibinde, Suriye’de yaşanıyor. Kadınlar ‘insani’ yardımlar karşılığında sekse zorlanıyor. Hem de kendilerine ‘yardım’ için giden görevliler tarafından! Üstelik yalnızca mülteci kamplarında değil; yaşadıkları mahallelerde, evlerde, kaçıp sığındıkları ülkelerde de, yaşam mücadelesi verirken kadınların istismara, tacize, tecavüze maruz kaldıkları herkesin bildiği bir gerçek.
Savaşın en büyük mağdurları olduğumuz gibi bunu durduracak olanlar da bizleriz. Kathyrn’in tek başına verdiği mücadele savaşı engelleyemiyor belki, ancak kadınlar olarak hep birlikte mücadele edersek bu vahşeti durduracak gücümüzün olduğunu biliyoruz!
KÜNYE
The Whistleblower (Muhbir)
Yönetmen Larysa Kondracki
Oyuncular: Rachel Weisz, Vanessa Redgrave, Monica Bellucci
Yapım yılı:2010 (ABD, Kanada, Almanya)