Sosyalizm*
Sosyalist düşünce kendisini genellikle ilk çağlardan beri süren bir mücadeleye, bir çatışmaya göre tanımlar. Varlıklıyla yoksulun, üretim araçlarına sahip olanla emeğinden başka bir şeyi olmayanların kavgasının sonucunda kamulaştırılan üretim araçlarının kolektif amaçların aracı olmasıdır.
“Sosyalizm” sözcüğü Fransa ve İngiltere’de, 1830-1840 tarihleri arasında kullanılmaya başlanmıştır. Bilinen ilk kullanımı, Fransız düşünür ve siyaset adamı Pierre Leroux’ya aittir. Leroux, 1832’de “sosyalizm” kavramını eşitlik ve özgürlüğün bağdaştırıldığı ideal bir toplum düzenini ifade etmek için kullanmıştır. Fransız düşünüre göre sosyalizm, mutlak bireyciliğin karşıtıdır.
Sosyalist düşünce kendisini genellikle ilk çağlardan beri süren bir mücadeleye, bir çatışmaya göre tanımlar: Varlıklıya yoksulun, üretim araçlarına sahip olanla emeğinden başka bir şeyi olmayanların kavgası. Sosyalist düşünceye göre, eşitlik uğruna verilen mücadele, Eski Çağ’da (köle-efendi), Orta Çağ’da (serf-senyör), Fransız Devrimi esnasında (burjuva-aristokrat) ve sonraki dönemde (işçi/proleter-işveren/kapitalist) hep var olmuştur. Bu eşitsizlikler, siyasi düşünce alanına giderek daha belirgin bir şekilde yansımıştır.
Sosyalist düşünürler, eşitsizliklerin her daim var olduğu toplumu – ve dolayısıyla tarihi – farklı sınıflar arasındaki çatışmalar bağlamında değerlendirmişlerdir. Nitekim XIX. yüzyılın en önemli düşünürlerinden ve sosyalist düşüncenin temel referans kaynağı olan Karl Marx (1818-1883) insanlık tarihinin, sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu savunmuştur.
Sosyalizmin modern anlamıyla siyasi düşünce tarihinde yerini alabilmesi birbirine bağlı iki tarihi olayın gerçekleşmesiyle mümkün olmuştur. Bu olaylardan ilki Sanayi Devrimi, ikincisi ise sanayileşme sonucu ortaya çıkan “işçi sınıfı”, diğer bir yaygın kullanımıyla “proleterya”dır.
Sosyalizmin Maddi Temeli Nedir?
Marksist öğreti, toplumlar tarihinde insanların geçim maddelerinin üretimini ve bunların dağıtımının nasıl yapıldığına göre birbirinden ayrılan farklı dönemler olduğunu belirtir. Bir dönemden diğerine geçiş, mevcut üretim ilişkileri ile üretici güçlerin arasındaki çelişkilerden kaynaklı olarak yaşanmak zorundadır. Kapitalist toplumda da bugün, fabrikalar, hammadde kaynakları, topraklar gibi üretim araçları burjuvazinin elindedir. Ne var ki kapitalizm gelişmiş sanayisiyle milyonlarca işçiyi fabrikalarda yan yana getirerek üretime çekmiş ve üretimi tarihte olmadığı kadar toplumsallaştırmıştır. Üretim araçlarının özel mülkiyetiyle üretimin toplumsallaşması arasındaki bu temel çelişki üretici güçlerin gelişmesini engeller ve tarihte hep olduğu gibi yeni bir üretim biçimine geçişi gerektirir. Tarihsel olarak bu, üretim araçlarının da toplumun mülkü olacağı sosyalist üretim biçimidir ve bu geçiş ancak işçi sınıfının devrimci eylemiyle gerçekleşebilir.
Sosyalist Üretimin Kapitalist Üretimden Farkı Ne?
Sosyalist ekonominin kuruluşunun temeli, belli başlı üretim araçlarının sosyalist ulusallaştırılmasıdır. Peki bu anlama gelir? Üretim araçları, işçi sınıfının iktidarda olduğu sosyalist devlet tarafından temsil edilen halkın ortak mülkiyeti haline gelir. Böylece kapitalizmdeki özel mülkiyete dayanan insanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırılır ve sosyalist ekonominin “herkesten yeteneğine göre, herkese emeği kadar” ilkesi geçerli hale gelir. Kapitalizmde emekçiler üretim için vardırlar, oysa sosyalizmde üretim emekçiler için vardır.
Sosyalizmin temel özelliklerinden biri, ulusal ekonominin planlı ve toplumun ihtiyaçlarını gözetecek şekilde düzenlenmesidir. Kapitalist üretimin plansız, anarşik karakterinin doğurduğu büyük ekonomik krizler, kapitalistlerin en yüksek karı elde etmek istemesinin sonucu olan yoksulluk ve işsizlik gibi sorunlar sosyalizmde oluşmaz. Üretim ve dağıtım, toplumun ihtiyaçları gözetilerek merkezi planlarla şekillenir.
Şimdilik, sosyalizmin, ideallerini temsil edebilecek bir toplum yaratmamış olduğu doğrudur. Ama bir nesilden daha fazla bir süredir medenîleşmiş ülkelerin politikaları sosyalizmin ağır ağır gerçekleşmesinden başka bir yöne doğru yönlendirilmemiştir. Son yıllarda bu hareket, gözle görülür bir şekilde aşkla, şevkle büyümüştür. Bazı milletler, kelimenin tam anlamıyla, bir çırpıda sosyalizme geçmeye uğraşmışlardır. Rusya Bolşevikliği, gözlerimizin önünde, onun önemli olduğuna ister inanalım ister inanmayalım, projelerinin hayli büyük olmasından dolayı dünya tarihi için en ehemmiyetli başarılardan birisi olarak kabul edilmesi gereken bir şeyi daha yeni gerçekleştirmiştir. Başka bir yerde hiç kimse bu kadar başarı elde etmemişti.
Marksizm’in tarih anlayışında sosyalizm, komünizmin ilk evresidir. Kapitalizm ve komünizm arasındaki geçiş dönemi olduğu için sosyalizmde komünist topluma ait unsurlar gibi kapitalizme ait unsurlar da varlığını sürdürür. Kapitalizmin izleri, toplumsal yaşamın her alanında olduğu gibi ekonomide de görülmeye devam eder. İşçi sınıfı iktidarı bütün üretim araçlarına birdenbire el koyamaz. Sosyalist ekonominin kuruluşunun başlangıcında orta ve küçük sanayiinin bir bölümü özel mülkiyet olarak kalır. Bu aşamadan çok sonra bile kapitalist üretim ilişkileri sanayide varlığını sürdürür. Küçük meta üretimi özellikle köyde ve küçük zanaat işletmelerinde var olmaya devam eder. Öte yandan işbölümünün varlığı ve henüz değer yasasının işliyor oluşu, meta üretiminin sürmesinin başka sebepleridir. Ancak egemen sınıf olarak örgütlenmiş işçi sınıfı, bunları baskılar ve gelişimlerini engeller. Devrimle birlikte ulusal ekonominin temelini oluşturan büyük sanayi işletmeleriyle bankaları toplumsallaştırma önlemi, sosyalist ekonominin kapitalist ekonomi üzerindeki egemenliğini garanti altına alır.| ©DerVirgül
Kaynaklar: Evrensel gazetesi/ dergipark.org.tr/Aydın Çubukçu