Vatan hainliğinden, vatan şairliğine

Nazım Hikmet hayatını yitireli 56 yıl oldu ama hala siyasetin dilinde. Son olarak Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Hikmet’ten dizeler okudu.

Vatan hainliğinden, vatan şairliğine

Çok tartışıldı, çok sevildi, bir o kadar nefret edidi.

Ama Türkiye’nin toplumsal hafızasında kalıcı bir yer ettiği hemen herkesin malumu.

Ölümünden 56 yıl sonra hala konuşulmaya devam ediyor Nazım Hikmet Ran.

Sadece Türkiye edebiyatında değil… 

Siyasi tarihteki yeri ile de yadsınamayacak bir figür o. 

CHP’nin 1938’de mahkûm ettirdiği, Demokrat Parti’nin vatandaşlıktan çıkardığı bir isim.

Vatan haini diye yaftalanan da o, siyasetçilerin kürsü konuşmalarını dizeleriyle süsleyen de… 

Son olarak Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, partisinin 7. Olağan Kongresi’nde okudu Nazım’ın mısralarını.

‘Davet’ şiiriyle seslendi salondaki kalabalığa: 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…

Türkiye medeniyetinin yolculuğu, eşitlik, özgürlük ve kardeşçe yaşamdı Davet’in vurgusu. 

Ve belli ki bu, Karamollaoğlu’na da çekici gelmişti. 

Nazım Hikmet’i kürsüye, politik söyleme taşıyan tek Saadet Parti’li o değildi. 

4 yıl önce 1 Kasım 2015’teki genel seçimlerde Saadet Partisi Ankara milletvekili adayı Nedim Aslan da propaganda videosunda Hikmet’in ‘Nikbinlik’ (Güzel Günler Göreceğiz) şiirini kullanmıştı.

Karamollaoğlu’nun mirasını üstlendiği, milli görüş geleneğinin kurucusu Necmettin Erbakan, Nazım’ın mısralarını hiç anmasa bile Türkiye siyasal yaşamının son çeyrek yüzyılında pek çok lider ve politikacı ünlü şairi kürsüye, konuşmalarının içine kattı.

20753206252 numaralı vatandaş…  
25 Temmuz 1951’de, Demokrat Parti döneminde sadece 1 gün içinde çıkarılmıştı vatandaşlıktan Nazım Hikmet. 

Aynı Nazım Hikmet, 1938’de CHP iktidarında 28 yıl hapis cezasına çarptırılmış, en güzel şiirlerini mahpusta yazmıştı.

İstanbul’da cezaevinde başladığı ‘Kuvayi Milliye’ adlı Kurtuluş Savaşı destanını Çankırı’daki hapishanede geliştirmişti.

Kuvayi Milliye destanının bir kopyasını dayısı Ali Fuat Cebesoy, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye ulaştırmış, İnönü, destanı okuduktan sonra “Anadolu Savaşı’nı Nâzım, bu destanla bir kez daha kazandı” demişti.

Epik şiiri ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ ise Bursa Cezaevi’nde geçirdiği on yıllık döneminde kaleme alınmıştı.

Aradan yıllar geçti.

Milenyum geldi çattı, kendisi de şair olan DSP lideri Bülent Ecevit, Başbakan sıfatıyla Nazım’a vatandaşlığa iade için imza attı. 

Ancak koalisyon ortağı MHP’nin engeline takıldı.

AK Parti iktidara gelişinin 4. yılında, TBMM İçişleri Komisyonu’nda vatandaşlığının iadesini reddetmiş, üç yıl sonrasında ise 57. hükümetin yapamadığını yapmıştı. 

Resmi sicildeki Mehmet Nazım Ran gitmiş, yerine herkesin bildiği adıyla Nazım Hikmet Ran gelmişti. 

20753206252 diye ilan edilen numarasıyla 58 yıl sonra, 5 Ocak 2009’da yeniden vatandaş olmuştu Hikmet.

Başbuğ’un ağzından dökülen Nazım dizeleri
2001’de onun vatandaşlığına onay vermeyen dönemin MHP’li bakanlarından kaçı 1993’te partilerinin kuruluş kurultayında Alparslan Türkeş’in ağzından Nazım’ın dizelerinin döküldüğünü hatırlıyordu orası meçhul. 

Ama tarih bunu yazdı. 

24 Ocak 1993’te MÇP’nin MHP’ye dönüştüğü gün Alparslan Türkeş, Nazım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı’ndan dizeler okuyordu: 

Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu.
Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.  

Konuşmayı yapmadan önce yardımcısı Rıza Müftüoğlu’na niçin Nazım’dan dizeler okuduğunu şu sözlerle izah ediyordu Türkeş:

Bölücü gruplar Türkiye’nin birliği ve dirliğini tehdit ediyor. Ben Nâzım’dan İstiklal Savaşı ile ilgili bu şiiri okuyarak Milli Sol’a mesaj veriyorum, onlarla yakınlaşmaya çalışıyorum. Bu şiir Milli Sol’a uzattığımız bir zeytin dalıdır. Milli olan bütün değerleri benimsiyoruz. Nâzım’dan şiir okumanın temel sebebi budur.

Komünizmin gelmediği kışlar çok gerilerde kalmış, Başbuğ’a göre Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte 1989’da o ‘tehlike’ atlatılmıştı.

67’de ‘Vatan şairi olamaz’ dedi, 99’da dizelerini okudu
Türkiye siyasi hayatının önemli isimlerinden Süleyman Demirel için kürsüden Nazım dizelerini okumak aslında epeyi zamanını almıştı.

Zira Demirel için de Nazım Hikmet birçok sağ politikacı gibi sakıncalı, tehlikeli ve üstelik milli olmayan anlamına geliyordu.

Dünyanın doğu-batı blokları arasında ortadan ikiye bölündüğü dönemlerdi.

1967’de Adalet Partisi gençlik kollarında yaptığı konuşmada Nazım Hikmet’i şu sözler ile tanımlıyordu Demirel:

Nazım Hikmet vatan şairi olamaz. (…) Turnusol kâğıdı diye bir şey vardır bilir misiniz? Eğer birisi çıkıp Nazım Hikmet vatan şairidir diyorsa işte o turnusol kâğıdındaki asittir. Bu gibi sapıkların Türk cemiyetinde yeri yoktur. Benim asıl vatanım Rusya diyen bir adamın arkasından gidecek misiniz?

Aynı Demirel 32 yıl sonra, Cumhurbaşkanlığı döneminde yaptığı konuşmasında Nazım’a yer veren siyasetçiler kervanına katıldı.

20 Kasım 1999’da Mehmet Akif’in dizeleriyle açılışını yaptığı AGİT zirvesini Hikmet’in Davet şiirine atıfta bulunarak bitirdi. 

Her ne kadar şiiri birebir okumasa bile, o da kürsüde Nazım’ı anan politikacılardan biriydi artık:

AGİT bölgesinin her köşesindeki insanların bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi birleşmiş ve bütünleşmiş yaşayabileceği güne kadar bu amaç uğruna çalışmalıyız.

Erdoğan, Davutoğlu, Yıldırım…
Tarih 2008. 

AK Parti iktidarının 6. yılında.

Parti kapatma davasıyla karşı karşıya.

Gerekçe partinin “laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği” 

Aylardan Temmuz. 

Anayasa Mahkemesi üç gün boyunca AK Parti’nin siyasi faaliyetlerine devam edip etmeyeceğini tartışmıştı. 

Herkes merakla sonucu bekliyordu.

6’ya karşı 5 oy ile AK Parti’nin kapatılmaması kararı çıktı. 

Tabii sonuç kadar akıllarda kalan bir başka şey de AK Parti’nin 6,5 saat süren sözlü savunması oldu.

İşte Nazım Hikmet o savunmada da ortaya çıktı.

AK Parti anayasa dışı yöntemlere başvurmadığını, laikliğe aykırı davranmadığını söylerken Hikmet’e şu sözler ile yer veriyordu:

Hepimiz kendi hayatımızda dün nelerin yasak olduğunu bugün ise o yasakların ne kadar anlamsız olduğunu gördük, yaşadık ve yaşıyoruz. (…)  Mesela kendi hayatımızda bir zamanlar Nazım Hikmet’e kimler karşı idi, şimdi kimler şiirini okumaktadır? Doğru olan bugünküdür. 

Gerçekten de bir zamanlar Nazım’a ve düşüncesine karşı olanlar, hapishane şartlarında politik cesareti sanatsal yaratıcılıkla harmanlayan şaire sarılıyorlardı.

Öyle ki; AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan da kürsü konuşmalarında Nazım Hikmet’in dizelerinden alıntılar yaptı.

Sadece Başbakanlık değil Cumhurbaşkanlığı döneminde de…

Son örneklerden biri AK Parti’nin Trabzon İl Danışma toplantısında yaşanandı…

Erdoğan, Ağustos 2018’de Nazım’ın ‘Davet’ şiirini okudu, dakikalarca alkışlandı.

Sadece Erdoğan değil, onun daimi ve bir zamanki kurmayları da Nazım Hikmet’i bir şekilde anıyorlardı.

2017’de Başbakan Binali Yıldırım, Van’da “Biz Ahmet Kaya’yız, Nazım Hikmet’iz” demiş; 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 7 Ağustos 2016’da düzenlenen Yenikapı Mitingi’nde ise Hikmet’in ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’ şiirinden şu dizeleri okumuştu, gün batımını tam da karşısına alarak:

Emret ki ölelim, emret.
Güneşi içiyoruz sesinde.
Akın var güneşe akın.
Güneşi zapt edeceğiz güneşin zaptı yakın…

Yıldırım’dan önceki Başbakan Ahmet Davutoğlu…

O da okudu Hikmet’i…

Belki Yenikapı kadar büyük bir kalabalığa değil ama bir film galasındaki konuklara…

Aralık 2015’de katıldığı Türk-Japon ortak yapımı Ertuğrul 1890 filminin ön gösteriminde Nazım’ın dizelerine yer vermişti Davutoğlu.

Ve bu kez kürsüde ‘Kız çocuğu’ şiiri vardı:

Hiroşima’da öleli
Oluyor bir 10 yıl kadar
7 yaşında bir kızım
Büyümez ölü çocuklar

Cezaevinden Nazım’a selam
Nazım şiirlerini okuyan, konuşmalarında yer veren siyasetçilerden biri de Selahattin Demirtaş oldu.

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Eski HDP Eş Genel Başkanı, 22 Ekim 2018’de kaleme aldığı mektupta Nazım Hikmet dizelerine yer vermemiş ama kendisinden söz etmişti:

Enseyi karatmanın gereği yok. Mevcut faşizan düzene itiraz eden, isyan eden milyonların varlığından emin olmamıza rağmen, bu potansiyele öncülük yapmaktan imtina etmek “ilerici” duruşa sahip hiç kimseye yakışmaz. Siz kimsiniz de bu düzeni değiştireceksiniz diye soran olursa; “Fakiriz biz olum! Bir elimizle pantolonumuzu tutmazsak düşüyor. İki elimizi birden kaldıramıyoruz; teslim olmayı da bilmiyoruz o nedenle. Ayrıca Nâzım yazmış şiirimizi, Yılmaz çekmiş filmimizi zaten, halkız biz ulan!” deyiverin.

CHP ve Nazım Hikmet
Nazım Hikmet şiirlerini en çok okuyanlardan biri de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.

Kılıçdaroğlu hem grup toplantılarında hem miting konuşmalarında hem de özel günlerde sayısız kez Nazım’ı andı, şiirlerine sarıldı.

Hatta 2014’te, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde Nazım’ın Münevver için yazdığı dizeleri bir video mesaj ile kişisel internet sitesinden paylaştı.

Kılıçdaroğlu her ne kadar okuduğu şiirin Münevver’e değil Piraye’ye yazıldığını düşünse ve şiirin mısralarının yerini değiştirdiği için epeyi eleştirilse de Nazım sevdasından vazgeçmeyecekti.

MÜNEVVER’İN DOĞUM GÜNÜ

Yapraklara dallara, yeşillere, allara,
nice nice yıllara gülüm, nice nice yıllara.
Yaprak dala, al yeşile yaraşır,
gayrı bundan böyle vermem seni ellere…

Son olarak 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda Kuvayi Milliye Destanı’nı seslendirdi CHP lideri.

Elbette tamamını değil,  8. Bap’ta yer alan ‘26 Ağustos Gecesi Saatler’ bölümünü:

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : “Üç” dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı

Nazım, Cumhurbaşkanlığı seçiminde meydanlara da taşındı.

CHP’li bir başka isim, Muharrem İnce tarafından…

24 Haziran seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayıydı İnce.

Seçim sonrası o dönem çalışma koşulları tartışma konusu olan 3. Havalimanı işçilerine ana muhalefet partisinin yeterince destek vermediği yönünde eleştiriler vardı.

İnce, işçilere destek vermek için Twitter hesabından Hikmet’in ‘Düşman’ şiirini paylaştı. 

Seçim sürecı esnasında ise Kadıköy dahil birçok mitinginde Hikmet’ten ‘Seni Düşünmek’ şiirini okumuştu İnce:

Seni düşünmek güzel şey,
ümitli şey,
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey…
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
ben artık şarkı dinlemek değil,
şarkı söylemek istiyorum…

Nazım Hikmet’ten dizeler okuyan bir başka CHP’li siyasetçi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.

25 Ekim’de katıldığı ‘Merhaba Güzel Vatanım’ filminin galasında ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ şiirini seslendirdi İmamoğlu:

Denizde balık kokusuyla
döşemelerde tahtakurularıyla gelir
                      Haydarpaşa garında bahar.
Sepetler ve heybeler
                      merdivenlerden inip
                      merdivenleri çıkıp
                      merdivenleri tutuyorlar.
Polisin yanında bir çocuk
                      -tahminen beş yaşında-
                                iniyor merdivenleri.
Nüfusta kaydı yok
fakat ismi Kemal.

Geçtiğimiz günlerde Okçular Vakfı’nın eski genel müdürüne ait şirketin Haydarpaşa Garı ile ilgili ihaleyi almasına gönderme yapan İmamoğlu, şiirin Haydarpaşa ile ilgili bölümlerini seslendirdiğinde salondan alkış sesleri yükseldi.

Nazım Hikmet ya da ‘pişman olmamanın delili’
Nazım şiirleri okuyan bir başka CHP’li ise İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu.

Bir başka deyişle Nazım okuyup başına en çok bela alan CHP’li siyasetçi belki de.

Çünkü o Nazım’a ne mitingde ne film galasında ne de Twitter’da sarıldı.

Kaftancıoğlu, ünlü şairin dizelerini yargılandığı davada, mahkeme salonu çıkışında okudu.

5 ayrı suçtan yargılanıyordu, 6 Eylül’de 9 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.

Mahkeme heyeti, Kaftancıoğlu’nun bir önceki duruşma sonrası seslendirdiği Nazım Hikmet şiirini pişman olmadığının delili saydı.

Şüphesiz Nazım Hikmet de, Peyami Safa’ya yazdığı hicvin yıllar sonra adliyenin önünde bir CHP’li tarafından okunup delil haline dönüşeceğini bilemezdi.

Sen bu kavgada
bir nokta bile değil,
bir küçük, eğri virgül,
bir zavallı vesilesin!..
Ben kızabilir miyim sana?
Sen de bilirsin ki, benim adetim değildir
bir posta tatarına
bir emir kuluna sövmek,
efendisine kızıp
uşağını dövmek!

Kaftancıoğlu bu şiiri okuduğu için geri adım atmadı, aksine tüm sakıncaya rağmen bir Nazım şiiri daha okudu yine bir mahkeme çıkışı.

Tabular insanı Nazım
Nazım, Türkiye’de hem siyasetçilerin sarıldığı bir figür hem siyaseten hala tehlikeli bulunabiliyor.

Aklından geçirip kâğıda bıraktıkları, hukukun gözünde yıllar sonra bile “ceza artırıcı” unsur olabiliyor.

Aslında çok değil, 18 yıl önce yani 2001’in ağustos ayında Nazım Hikmet ilköğretim Türkçe ders kitaplarına girdiğinde yıllardır süre gelen tabulardan birinin yıkıldığı düşünülüyordu.

Öyle ya, bir zamanların Türkiyesi’nde Nazım’ın kitaplarını basanlar, mesela yayıncı Mehmet Ali Ermiş, yargılanmayı beklerken mahkeme koridorunda ölmüş, kitap daha sonra beraat etmişti.

O yüzden bir dönem bu denli üstü çizilen bir insanın ders kitaplarında şiirlerine yer verilmesi meseleydi.

Çocuklar artık Nazım Hikmet şiirleriyle artık küçük yaşlarda tanışacaktı.

Suat Batur ve Cafer Yıldırım ile Ahmet Gümüş’ün hazırladıkları iki ayrı ders kitabında Hikmet’in “Davet” ve “Kuvayi Milliye Destanı” şiirlerine yer verilmişti.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bugün kullanımda olan 6. Sınıf ders kitabında da Nazım Hikmet hala var.

Ama Türkçe ders kitaplarında okutulan şiirin dizeleri bir üniversite kampüsünde söze döküldüğünde başa bela açabiliyor.

Mayıs 2016’da barış akademisyenleri için eylem düzenleyen Mersin Üniversitesi’nden 4 öğrenciye Nazım şiirleri okudukları için soruşturma açılması gibi.

Birçok siyasinin okuduğu ‘Davet’ şiirinin Kasım 2016’daki bir futbol maçında pankarta döküldüğünde de ‘sakıncalı’ sayılması gibi.

Amedspor maçına “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine. Bu hasret bizim” mısralarıyla çıkan Fethiyespor’a PFDK tarafından 5 bin lira ceza verilmesi de yıkıldığı söylenen tabulara rağmen Nazım’ın hala ‘sıkıntı’ yarattığını kanıtı bir bakıma.

Aynı ‘Davet’ şiiri askeriyede okunduğunda ise soruşturma konusu olabiliyor.

3 Eylül’de Kars 14. Mekanize Piyade Tugayı’nda görevli asker Selçuk Balcı’nın şiirin şarkı versiyonunu seslendirmesi sonrası Kara Kuvvetleri Komutanı Ümit Dündar’ın soruşturma emri verdiği hala hafızalarda. 

İki şair iki görüş: Sağ cenahta esen Nazım
Sadece şiiri ile değil siyasi görüşleriyle, mahpus günleriyle, devletin hem kendisi hem yakınlarını ‘derin’ takibiyle, Türkiye’den kaçışıyla, memlekete dönemeyişiyle, acısıyla, mutluluğuyla, özlemiyle, aşklarıyla, hatalarıyla ve şüphesiz inişleri çıkışlarıyla dile gelen bir yaşamdı Nazım Hikmet’inki.

Bugüne dek Hikmet için vatan şairi diyen de oldu vatan haini de…

Zaten Nazım Hikmet de 1962’nin Temmuz’unda kendisine böyle hitap edenler için “Vatanı kasalar ve çek defterleriyle tanımlıyorsanız ben vatan hainiyim” diye yazmıştı.

Türk şiirine getirdiği yenilikçi soluk ile bir bakıma insanları bölen Hikmet, siyasi yönelimi nedeniyle de hem muhalif hem çok sayıda taraftar topladı.

Zıtlıklar insanı Hikmet, soylu bir aileden gelmesine rağmen ezilenlerin yanında olma iddiasıyla yaşıyor, TKP içinde yer alıp partiye muhalefet edebiliyor, Sovyetler’e ayağını bastığında “Gözlerimin ışığını Stalin’e borçluyum” diyebiliyor, bir yandan ise yıllar sonrasında Stalin’in kendisini güneşle kıyasladığı şiirlerini hazmedemediğini söyleyebiliyordu.

Sosyalist olmasına rağmen Kuvayi Milliye’ye desteği sebebiyle Bolu’da öğretmen yapıldığı da oldu, ömrünün 11 yılını Bursa Cezaevi’nde geçirdiği de.

Tüm bu şecereye rağmen onun yaşadığı hayattan çıkan ölümsüz eserleri günümüz siyasetçileri tarafından okunuyor.

 Şair Ataol Behramoğlu, sağ cenahın Nazım şiirlerine neden sarıldığı sorusuna 1960’lı yılları işaret ederek yanıt veriyor:

Nazım Hikmet, yakın zamana kadar sağın ağır saldırılarına uğradı. 1950’li yıllardan beri, çocukluğumdan bu yana Nazım’ı takip ederim. Mevcut siyasetçiler tarafından Nazım Hikmet, bir düşman gibi, bir vatan haini gibi tanıtıldı bu ülkenin insanlarına. Bir hedefti Nazım. Ama 1960’lı yıllarda şiirleri çevrilmeye başlayınca hiç de öyle olmadığı görüldü. Kuvvayi Milliyet Destanı, Memleketimden İnsan Manzaraları ve hakkında yazılan kitaplar yayımlanmaya başladıkça Nazım Hikmet’in kimliği, düşünceleri, kişiliği, toplumca görüldükçe bütün bu saldırıların temelsiz bir yalan olduğu ortaya çıktı. Giderek düşmanlık atmosferi kırılmaya başladı. İlk kez şiirlerini Türkeş okudu. Zaman zaman sağ siyasetçiler Nazım’ı okudu. İktidardaki Cumhurbaşkanı da okudu. Ama şöyle okudu. Şiirdeki ‘Bu cehennem bu cennet bizim’ mısrasından cehennemi çıkartarak okudu. The Independentturkish

 

Yayınlama: 06.11.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.