Almanya, Türkiye’ye karşı neden yumuşuyor?

Türkiye’deki lira krizi, Fransa’daki tasarruf politikaları ve İngiltere’deki Brexit süreci Avrupa’nın gündeminde.

Almanya, Türkiye’ye karşı neden yumuşuyor?

Türkiye’deki lira krizi Alman medyasının baş haberlerinden olmayı sürdürüyor. Krizin Almanya ve Avrupa’ya etkileri tartışılırken, Erdoğan’ın ziyareti öncesi Alman politikacılarının yaptığı uzlaşıcı açıklamalar bir yumuşama çizgisi gösteriyor. German Foreign Policy, Almanya’nın Türkiye’ye yönelik yaptırımları gizlice kaldırdığına dikkat çektiği makalesinde AB açısından önemli bir riske dikkat çekti:  “Alman bankalarının Türkiye’ye verdikleri kredi Avrupa’daki diğer bankalarla karşılaştırıldığında oldukça düşük, 13-21 milyar avro civarında. Bu konuda en büyük yük İspanya’da. İspanya bankası BBVA’nın Türkiye’ye verdiği kredi 80 milyar avro. Fransız BNP Paribas 35 milyar avro. Bunu İtalyan Unicredit bankası izliyor. Alman Commerzbank Türkiye’ye 2.5 milyar avro kredi verdi. Türkiye’de krizin ağırlaşması durumunda tehlikeye girecek kredi tutarı 200 milyar avro olarak tahmin ediliyor. Almanya’nın bu krizden göreceği zarar, kriz Türkiye ile sınırlı kalsa pek de önemli değil ancak krizin kredi borçları çok yüksek olan diğer gelişmekte olan ülkelere bulaşma riski Almanya’yı zora sokabilir”

 

FRANSA’DA EKONOMİ SİNYAL VERİYOR
Fransa’nın ekonomik araştırma kurumu İnsee’nin son üç aylık ekonomik büyümesinin yüzde 0.2’de kaldığını açıklaması, ülkenin ekonomik durumunun beklenenden daha kötüye gittiğini gösterdi. Yılın ilk 6 ayında Fransa ekonomisinin yüzde 0.4 bir büyüme sergilemesi, kamu açıklarının nasıl kapatılacağı tartışmalarının ve berberinde de yeni tasarruf politikalarının gündeme gelmesine vesile oldu. CGT (Genel İş Konfederasyonu) sendikasının eski sekreterlerinden olan, Ekonomist Jean Christophe Le Duigou, hükümetin yeni kemer sıkma politikalarını gündeme getirme olasılığın arttığını savunuyor.

 

BREXIT CORBYN’İ ZORLUYOR
İngiltere’de ise, Brexit (AB’den ayrılma) müzakerelerin başını çeken muhafazakar hükümet, halen bu süreci iyi yönetememekle suçlanıyor. Ana muhalafetteki İşçi Partisi, bu süreci kendi lehine çevirmeye çalıştıkça Lideri Jeremy Corbyn’i zora sokacak “ikinci referandum” sesleri yükseliyor ve Corbyn’nin buna karşı nasıl bir tavır sergileyeceği merakla bekleniyor. The Guardian yazarı Rafael Behir İşçi Partisi’nin Brexit’i yeniden gözden geçirmek zorunda kalacağını yazıyor.

 

FRANSA’DA TASARRUF POLİTİKALARI: YENİ BİR DALGA HİPOTEZİ YÜKSELİYOR
Jean Christophe LE DUIGOU
Humanité Dimanche

Bundan daha altı ay önce ekonomistlerin büyük çoğunluğu Fransa ve Avrupa’nın yeniden ekonomik büyüme yaşayacağını belirtiyordu. “Gezegenlerin aynı hizaya” geleceğini söyleyen falcılar gibi onlar da büyümenin önündeki engellerin kalktığının vaaz ediyorlardı. O kadar coşmuşlardı ki “2008 krizini çok geride bıraktıracak son 10 yılın en yüksek ekonomik kalkınması”nın yaşanacağını bile belirtiyorlardı. Puf… balonun havası indi. Şu sıcak yazın başında bu iyimser analizler kumdan bir şato gibi çöktü. Temmuz sonunda, Ulusal Ekonomik ve İstatistik Araştırmalar Kurumu (Insee) ikinci üç ayda GSYIH’nın sadece yüzde 0.2 arttığını açıkladı. Yani yılın ilk üç ayında gözlemlenen kalkınma oranıyla aynı bir yükseliş.

Bunu 2017’de yaşanan yüzde 2.3 ekonomik büyümeyle karşılaştırmak lazım. Artık eğlence bitti. Fakat bu da yetmedi, 8 gün önce yayınlanan üç aylık işsizlik oranlarında da ciddi bir kötüleşmenin olduğu gözlemleniyor. Bu veriler kuşkusuz ekonomik büyümenin artık durduğu hissini güçlendiriyor. Peki bu dönüşün nedeni nedir? Birkaç hafta önce bu satırlarda yazmıştık. Tasarruf politikaları ekonomik kalkınmayı engelliyor. Bu engelleme yürütmenin çözmesi gereken çok önemli bir soruyu gündeme getiriyor. Zira devletin mali pazarlarının baskısı altına aldığı angajmanları hayata geçirmesini daha da zorlaştırıyor.

 

YENİ KESİNTİLER OLASI
Eğer ekonomik büyüme olmazsa ülkenin Brüksel’de angaje olacağı gibi kamu açığını GSYIH’sının yüzde 2.3 ile sınırlı tutmayı nasıl başarabilecek? Bunun alternatifi ya vergileri arttırma ya da kamu harcamalarını büyük oranda azaltmadır. Fakat Cumhurbaşkanlığı süresinin daha ilk yıllında vatandaşların ödediği vergilere yenilerini eklemesi mümkün olmayacağı için, eğilim kamu harcamalarında yeni kesintilere gitmek olacaktır. Bu durumda Ekonomi Bakanlığı ile Başbakanlığın 2019 bütçesinin yeni bir versiyonu üzerine çalışmaları ve sonuçta öngörülenden daha katı bir kemer sıkmaya gitmesi hiç de şaşırtıcı olmayacaktır. Fransa’daki bu sert ekonomik durgunluk, çözülmemiş yapısal ekonomik sorunları su üstüne çıkartıyor.

Büyük oranda öne çıkmış belirsizlikler bulunuyor: Borçlanma ve faiz oranlarının artması olasığı, Avrupa ve dünyada yaşanan jeopolitik gerginlikler, her an mümkün olan “mali dünyada” yaşanabilecek çatlamalar…. Avrupa Birliği’nin yaşayabilmesi bu sefer en temel ülkeler arasındaki rekabetlerin tehdidi altında. AB daha aktif ve daha dayanışmacı bir ekonomi politika hayata geçirmekten aciz. Hükümetlerin reformlarını meşrulaştırabilmek için yurttaşlara ne pahasına olursa olsun satmaya çalıştıkları ekonomik büyümeden hâlâ çok uzağız. Şirketlerin altı aylık bilançolarının gösterdiği gibi kâr ve hissedarlara dağıtılan kâr payı buradaysa, yatırım ve istihdam hâlâ görünmüyor. Ama en çok da, sürekli azaltılması gereken maliyet olarak görünen ücretlerin artması görünmüyor. Oysa ki ailelerin tüketimi gibi bir canlılık olanağını göz ardı eden Avrupa’da kalıcı bir ekonomik kalkınma nasıl tasarlanabilir ki?

Insee’nin geçen ay belirttiği karanlık gelecek gerçek bir krize dönüşebilir mi? Gerçek sorunları tartışmak için durumun daha da kötü olmasını mı beklemek gerek?

(Çeviren: Deniz Uztopal)

 

ALMANYA YUMUŞAMA ÇİZGİSİNDE

German Foreign Policy

Türkiye’de hızla kızışan para ve mali krize bağlı olarak Başbakan Angela Merkel, Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin ekonomi politik açıdan acilen sağlamlaştırılması gerektiğini ifade etti. Böylece ABD’nin Türkiye’ye getirdiği gümrük cezalarıyla daha da uçlaşan çatışma çizgisine karşı tavır almış oldu. Merkel, hiç kimsenin Türkiye’nin istikrarsız hale gelmesini istemediğini, Almanya’nın ekonomik açıdan başarılı bir Türkiye’den yana olduğunu da sözlerine ekledi.

Almanya Başbakanı önümüzdeki dönemde finans politikasıyla ilgili sorunların, örneğin merkez bankasının bağımsızlığını Erdoğan’la görüşüleceğini açıkladı. Bilindiği gibi eylül ayı sonunda Recep Tayyip Erdoğan Almanya’yı ziyaret edecek. Bu ziyarette Türkiye’ye yapılan AB yardımının arttırılması söz konusu edilecek. Ayrıca gündemde mülteci sözleşmesinin mali açıdan güçlendirilmesi için Avrupa yatırım bankasının kredi vermesi de yer alacak.

 

YAPTIRIMLAR GİZLİCE KALDIRILDI
ABD ile Türkiye arasındaki mali ve politik krizin uçlaşmasından kısa süre önce Alman hükümeti Türkiye’ye uygulanan cezai önlemleri uygulamadan kaldırdı. Berlin, insan haklarına yönelik kısıtlamalarda hiç bir değişiklik olmamasına rağmen, gizlice Türkiye’ye yönelik Hermes kredilerine sınırlama getirilmesinden vazgeçmişti.

Daha önceleri de, Almanya ile Türkiye arasında diplomatik kriz olmasına rağmen, Alman sermayesi Hermes kredilerinin hızlı yükselişinden kâr etmişti. Alman devletinin güvensiz pazarları stabile etmek için kullandığı Hermes kredileri, 2017 yılında bir önceki yıla göre 1.46 milyar avro artmıştı. Ana akım medyanın Türkiye muhabirlerine göre, ABD Başkanı Donald Trump Türkiye’ye tehditler savurduğu bugünlerde Almanya yumuşama çizgisi izlemeyi tercih etmekteydi.

 

RİSK VE ŞANS BİR ARADA
Berlin’in Ankara’ya yönelik iş birliği sinyalleri, Alman ekonomistlerinin Türkiye’deki ekonomik krizin politik ve toplumsal açıdan derin sonuçları olacağı uyarısı ile karşılaşıyor. Münih Ekonomik Araştırma Enstitüsü (ifo) şefi Clemens Fuest, şimdiki krizin Erdoğan döneminin en büyük krizi olduğunu belirterek çıkabilecek büyük problemlerden söz ediyor. Fuest, Türkiye’nin NATO üyesi, önemli bir ticari partner, Ortadoğu’da politik istikrarın önemli bir faktörü olduğuna dikkat çekerek belli koşullarla iş birliğinin sağlamlaştırılmasından yana tavır alıyor. Almanya (ve AB)  ile Türkiye arasındaki ilişkiler yeni bir temel üzerinde sürdürülmek zorunda. Temel koşullar hukuk devletinin ve merkez bankasının bağımsızlığının korunması. Ifo şefi, AB içinde popüler olan avro kredileri verilmesi yerine Türkiye’nin IMF programına alınmasının daha iyi bir yol olacağını düşünüyor. Alman Ekonomik Araştırma Enstitüsü’nden (DIW) Marcel Fratzscher de IMF’nin Türkiye’yi batmaktan kurtaracak son ‘çıpa’ olduğunu belirtiyor.

 

AB’NİN KORUNMASI
Fuest, Türkiye’nin AB içinde ekonomik krize yol açacak ağırlığa sahip olmadığını, yine de dünya ekonomisindeki diğer sorunlara da bağlı olarak “Boğaz”daki krizin Avrupa’nın başını ağrıtacağını ifade ediyor. Brexit; ABD’nin çelik, alimunyum, otomobille ilgili gümrük cezaları; ABD-Rusya, ABD-Çin arasındaki ticari savaşlar ve İran krizinin ihracat şampiyonu olan Almanya’yı da dolaylı ya da dolaysız etkilediğini/etkileyeceğini belirtiyor. Ekonomi ağırlıklı medyada ise mülteci krizinde AB’nin koruması görevini üstlenen Türkiye’de ekonomik krizin artmasının nelere malolacağı konusunda korkulu senaryolar yayımlanıyor. Üç milyon Suriyeli yanısıra birçok Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının Avrupa kapılarına dayanacağından söz ediliyor. “Ekonomik krizden kaçanlar sınırları, sıkı kontrolleri devredışı bırakarak, aşıp karşımıza çıkabilirler. Erdoğan Brüksel’den milyarlık yeni krediler almak için bu durumu kullanabilir.”

ALMAN TÜRK TİCARETİ
Almanya Türkiye’nin en önemli ticari ortağı olmasına rağmen Türkiye’nin Alman ihracat bilançosundaki yeri Macaristan ve Rusya’nın ardında, 16. sırada bulunuyor. Almanya Türkiye’ye 21.4 milyar avroluk ihracat yaparken Türkiye’nin Almanya’ya ihracatı 16,2 milyar avro tutarında. Örneklersek 2017 yılında Almanya Türkiye’ye 1.278 milyar avroluk mal sattı. Alman Sanayi ve Ticaret Odası’nın (DIHK) verilerine göre Türkiye’de 120 bin işçinin çalıştırıldığı 6500 Alman firması aktif. Bu yılın ilk beş ayında krize bağlı olarak Alman ihracatında yüzde 4.7’lik bir azalma oldu. Ancak Türkiye’deki kriz nedeniyle Almanya’nın ihracatı yüzde 20 azalsa bile bunun Almanya’nın kalkınmasına olumsuz katkısı sadece yüzde 0.1 olarak kalacak.

KRİZİN BULAŞICI ETKİSİ
Alman bankalarının Türkiye’ye verdikleri kredi Avrupa’daki diğer bankalarla karşılaştırıldığında oldukça düşük, 13-21 milyar avro civarında. Bu konuda en büyük yük İspanya’da. İspanya bankası BBVA’nın Türkiye’ye verdiği kredi 80 milyar avro. Fransız BNP Paribas 35 milyar avro. Bunu İtalyan Unicredit bankası izliyor. Alman Commerzbank Türkiye’ye 2.5 milyar avro kredi verdi. Türkiye’de krizin ağırlaşması durumunda tehlikeye girecek kredi tutarı 200 milyar avro olarak tahmin ediliyor. Almanya’nın bu krizden göreceği zarar, kriz Türkiye ile sınırlı kalsa pek de önemli değil ancak krizin kredi borçları çok yüksek olan diğer gelişmekte olan ülkelere bulaşma riski Almanya’yı zora sokabilir.

(Çeviren: Semra Çelik)

 

İNGİLTERE’DE İŞÇİ PARTİSİ BREXIT’İ İPTALE YÖNELİYOR

Rafae BEHR

The Guardian

(Eski Başbakan) David Cameron, Muhafazakarları bir arada tutmanın alternatifini bulamadığı için, Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılmaya doğru hızla adım atmasına sebep olan referandum gerçekleşmişti. Jeremy Corbyn de işçi Partisi içinde aynı sorunla karşı karşıya kalır ve Brexit’in iptali üzerine ülke oy kullanırsa, tarihsel bir simetrik bir gelişme yaşanır.

Brexit sözleşmesi üzerine bir referandum mevcut İşçi Partisinin politikası değil. Mart ayında Owen Smith, Gölge Kuzey İrlanda Sekreteriyken, bunu talep ettiği için İşçi Partisi’nden atılmıştı. Temmuz’da John Mc Donnell (Gölge Maliye Bakanı) hiçbir karar alınmadığını fakat tercihin genel seçim olduğunu söylemişti.

 
(İşçi Partisinin) genel seçim tercihinin 3 gelişmeyle alakası var. Birincisi, bu kış Theresa May’in Brexit anlaşması yüzünden parlamento ile arasındaki çatışma o kadar kötü olacak ki, başbakanlık koltuğundan olacak. İkincisi, başbakanın düşüşü Jeremy Corbyn’nin başbakanlığa geçmesinin önünü açacak. Üçüncüsü, Brexit süreci sihirli bir şekilde zehirden arındırılacak. Tüm problemler Muhafazakar Parti’nin ülkeyi yönetmesine bağlı ve İşçi Partisi’nin imdada yetişmesiyle bunlar çözülecek. Bu varsayımların hepsi tartışılır; en sonuncusu tamamen bir kuruntu.

(…) AB yanlısı İşçi Partililer Brexit yerine ne olmalı konusunda hem fikir değil, ama bir referandum bu tartışmayı erteleyebilir. Aynı zamanda böyle bir politika Corbyn için Avrupa karşıtı gururunu zedelemeden inebileceği bir merdiven fırsatı veriyor. Brüksel’den yana bir açıklama gerekmiyor, sadece demokrasiye ve halka güvendiğini söylemesi yeterli.

(…) Konuşmalarına bakılırsa, Çorbyn ve çevresindekiler AB’den ayrılmaktan memnun. Soru şu: Brexit’i her ne pahasına olursa olsun kabul ederler mi? Belki de tam da bu sonuçlar çekici geliyor; o kadar büyük bir uçurum açılır ki muhafazakarlar bir kuşak boyunca yönetmekten diskalifiye olurlar ve Corbyncilik tek çözüm olarak açığa çıkar.

İşin aslı, İşçi Partisi’nin Avrupa politikasının arkasında bir motivasyon yok -sadece örtüşen hizipçi rekabet ve güçler var. Partinin liderleri Brexit prensibi konusunda rahat; ama üyeleri pratikte sonuçlarından nefret ediyor. Diğer yandan bir hükümetin AB üyeliğinden daha iyi bir anlaşma sağlama olasılığı sıfır. Zaman daraldıkça, İşçi Partisi’nin Brexit’i komple gözden geçirmeyi düşünmemesi, Brexit’in iş dünyası için olumsuz olduğu gittikçe daha da fanatik ve huysuz görünüyor. Corbyn, karar verecek kadar cesaretli olmayabilir ama yakın zamanda soruları soruyor olmanın avantajlarını yaşıyor.

(Çeviren: Çınar Altun)

Yayınlama: 24.08.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.