Binlerce can kaybının tek suçlusu doğal afet mi?

Türkiye ve Suriye’de meydana gelen şiddetli depremlerde binlerce kişi hayatını kaybetti. Evsiz kalan çok sayıda insanı şimdi bir de soğuklar vuruyor. Avrupa basını, oluşan büyük can kaybının yalnızca doğal afetin sonucu olmadığını hatırlatıyor.

Binlerce can kaybının tek suçlusu doğal afet mi?

Türkiye ve Suriye’de meydana gelen şiddetli depremlerde binlerce kişi hayatını kaybetti. Evsiz kalan çok sayıda insanı şimdi bir de soğuklar vuruyor. Başta ABD, Çin, Rusya, Ukrayna, İsrail ve Yunanistan olmak üzere, farklı ülkelerden yardım teklifleri geldi. Avrupa basını, oluşan büyük can kaybının yalnızca doğal afetin sonucu olmadığını hatırlatıyor.

Hem yanlış yerdeler hem de kötü inşa edilmişler

Jeolog Mario Tozzi, La Stampa’da doğal afetlerin boyutunun insana bağlı olduğunu hatırlatıyor:

“İnsan medeniyetleri, önceden uyarılmaksızın sona erebilecek geçici bir jeolojik konsensüs sayesinde var olur. … Biz ise bunu hiçe sayarak, bütün Akdeniz coğrafyasındaki tehlikeli bölgelerde yaşam sürmeye devam ediyoruz. Bu depremin sembolü, moloz yığınına dönmüş on katlı bina görüntüleri – bu nasıl mümkün olabiliyor? Depremin değil, kötü inşa edilmiş evlerin öldürdüğünü ve bu bakımdan Türkiye’nin (ve elbette Suriye’nin) İtalya’ya çok benzediğini unutmamak gerek.”

Asıl suçlu kâr tutkusu

Cumhuriyet, sistemin ölümcüllüğüne dikkat çekiyor:

“Siyaset hizmet için değil, zenginleşmek için yapılır. Kent yağması, arsa spekülasyonu en hızlı ve en etkili zenginleşme aracıdır. Ulusal ve yerel politikacılar kent ve arsa yağması yaparlar. Müteahhitler çürük ve kötü malzeme kullanırlar. Yöneticiler denetim yapmazlar. Halk eğitimsizdir. Ahlak yozlaşmıştır. Herkes paragöz olmuştur. Özetle: Evet deprem öldürmez. Aslında bina da öldürmez. O katil gibi görünen, gösterilen binanın arkasındaki ‘azgelişmiş insan’, ‘azgelişmiş politikacı’ ve ‘azgelişmiş müteahhit’ öldürür!”

Siyasi görüş ayrımı yapmadan dayanışmak gerek

Evrensel’e göre, herkesin yardıma koşmasını gerektiren bir yıkım yaşanmış durumda:

“Her tür sivil kurumun dayanışmasının engellenmemesi önemli. … ‘Engellenmemesi’ diyoruz çünkü 2020’deki Elazığ depreminde gördük. … CHP ve HDP’li belediyelerin iş makinelerini çalıştırmasından, ekmek dağıtımlarına kadar yardımların akla ziyan gerekçelerle engellenmeye çalışılması herkesin hafızasında tazedir. Ancak şimdi; dün şu olmuştu bu olmuştu … demeden yaşam için ihtiyaç olan yiyecek, içecek, ısınma, barınma, hijyen malzemeleri, her şeyle depremzedeyle dayanışma zamanıdır!”

Bir anlık umut

Le Quotidien, sınırları aşan yardımseverlik hissini şöyle değerlendiriyor:

“Ezeli düşmanlar arasındaki bu dayanışma dalgasını nasıl yorumlamamız lazım? … Farklı ülkeler ve bloklar arasında yaşanan tüm ihtilaflara ve fikir ayrılıklarına rağmen, ‘basit’ bir doğal afete nasıl böylesine müşterek tepkiler verilebiliyor? Buradan insanlığın, Suriye’deki bugün neredeyse unutulmuş olan ve sonra da Ukrayna’da kopan savaşta tamamen yitirilmediği sonucuna mı varmak gerekiyor? … Aslında, yıkıcı depremi takip eden saatlerde parlayan şey yalnızca çok zayıf bir umut ışığıydı. … Yakında gözler yine sınırın iki yakasında yaşanan dramlardan öte yana çevrilecek.”

Kriz yönetimi seçimin kaderini belirleyebilir

Taz Türkiye muhabiri Jürgen Gottschlich, afetin olası siyasi sonuçlarını şöyle açıklıyor:

“Erdoğan, afet yardımı performansıyla halkı ikna etmeyi başarırsa, yeniden seçilmeyi garantiye alabilir. Almanlar, Elbe’nin taşması sonrasında yaşanan sel felaketiyle mücadele çabaları sayesinde, herkesi şaşırtarak yeniden seçilen dönemin şansölyesi Gerhard Schröder’i iyi hatırlar. … Savaş ve etnik çatışmalar dolayısıyla zaten bir kriz bölgesi olarak görülen Türkiye’nin güneydoğusu daha büyük bir kaosa sürüklenirse, bundan muhtemelen muhalefet fayda sağlar. Ancak ümit edelim ki, afetten etkilenenler açısından kriz yönetimi başarılı olsun.” | eurotopics.net

Yayınlama: 08.02.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.