Mustafa Yalçıner | Müesses nizam, İsrail ve Filistin direnişi
1969’da Filistin kamplarında silahlı eğitim görerek, İsrail güçlerine karşı Filistin Kurtuluş Örgütü [FKÖ] saflarında altı ay savaşan 68 kuşağının temsilcilerinden Mustafa Yalçıner, Evrensel gazetesinde İsrail-Filistin çatışmasını değerlendirdi.
Cumartesi sabahı Hamas ve bir dizi Filistin Kurtuluş Örgütü moda tabiriyle İsrail’e yönelik bir “operasyon” düzenledi. Binlerce füze ve sınırı geçen gerilla gruplarıyla gerçekleştirilen askeri harekatta çok sayıda asker ve yerleşimcinin öldürüldüğü ve çok sayıda esir alındığı açıklandı.
Harekat, Türkiye’de özellikle solcu laik demokratik çevrelerde derin bir kafa karışıklığı ve tartışmaya neden oldu. Tepkilerle tartışmaları başlıca, harekatın başını ideolojik olarak gerici dinci örgüt Hamas’ın çekmesi ve baskında Filistin davasını gölgeleyen, kadınlar da dahil sivillerin hakaretlerle öldürüldüğü ciddi aşırılıklar yaşanması koşulladı.
Öyle ki; Türkiye açıktan siyasal dinciliği benimsemiş bir yönetime sahip ve İsrail’le ilişkilerini normalleştirmekte olsa da, Filistinlileri ve Filistin davasını desteklediğini iddia ediyor. Siyasal İslam İsrail’den nefret eder ve “din kardeşlerinin” yanında. “Sosyalistim”, “solcuyum” diyen bütün parti ve örgütler Filistinlileri ve Filistin davasını destekliyor ve baskın sonrası da yine Filistin davasını savundu. Hatta Türkiye’de bu satırların yazarı gibi Filistin davası uğruna “fedai” olarak savaşanlar var. Üstelik Kılıçdaroğlu bile baskının ardından “Filistin öteden beri hak arayan bir ülkedir. Filistin halkının her zaman yanındayız” dedi.
Ancak iktidarıyla muhalefetiyle kimi gönülden kimiyse görünüşte Filistin halkını desteklemesine rağmen Türkiye’de baskın ve hatta Filistin direnişi “terörizm” nitelemesiyle küçümsenemeyecek ölçüde kınanabildi.
Dünyada Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Türkiye’deyse 12 Eylül faşizminden bu yana işçi hareketi ve sosyalizm önemli ölçüde güç kaybetti ve hâlâ ülkedeki gidişatı ve bunun önde gelen etkeni olarak halkı etkileyip yönlendirme olanağını yakalayabilmiş değil. Örneğin 1960 ve ’70’lerde “Türkiye solu” devletin desteğindeki MHP ile baş edebiliyordu, oysa şimdi MHP yüzde 10’un üzerindeki oy desteğiyle ülkeyi yöneten blokun parçası.
Ve sosyalistlerle devrimcilerin güç kaybettiği koşullarda “müesses nizam”, Türkçesiyle “kurulu düzen”, burjuva düzen partileri ne iddiada bulunursa bulunsun hükmünü yürütüyor. Düzen; okulu, kışlası, medyası, film ve dizileri dahil tüm ideolojik aygıtlarıyla kendisini dayatıyor. Zamanında Denizler şahsında devrimcilere “eşkıya” denmiş, ama tutmamıştı. 12 Eylül, devrimcilerin adını “anarşist”e çıkardı, yine pek tutmadı. Ancak devrimciler güç kaybederken tüm dünyada ve bu arada Türkiye’de geliştirilen “terör” ve “terörizm” edebiyatının etkisiz olduğu söylenemez. Zamanında örneğin Küba ya da Vietnam Kurtuluş Savaşı’na “terör”, Kübalı devrimcilere ya da Vietkong’a “terörist” demek kimsenin aklına gelmezdi. Oysa şimdi neredeyse kimse örneğin PKK’nin “terör örgütü”, PKK’lilerin “terörist” olduğuna itiraz etmiyor. Bu kapsamda Filistin halkının kurtuluşu için mücadele eden kurtuluş örgütleri “terörist”, Filistin direnişi de kolaylıkla “terör” ilan edilebiliyor, edilebildi!
Kurulu düzen işbaşında ve dokunulmaz sayılabiliyor artık! Filistinlilere ırk ayrımcılığı ve hiçbir siyasal hak tanınmadan zorbalığa boyun eğmenin dayatıldığı İsrail dahil tüm dünyada egemenler yönetmeyi sürdürecek ve kimsenin karşı çıkma hakkı olmayacak! Kurulu kapitalist düzene karşı kim parmağını oynatırsa “terörist” sayılacak!
Egemenler kim? Dünyada uluslararası burjuvazi ve emperyalizm. Tek tek ülkelerde tekelci burjuvazi ve çoğu ülkede beraberinde büyük toprak sahipleri. İsrail burjuvazisi örneğin ülkelerini işgal ettiği Filistinlileri topraklarından sürme, buralarda yeni yerleşim yerleri kurma, sömürme ve Filistin halkına parya muamelesiyle zulmetme hakkına sahip, ama Filistinlilerin başkaldırma hakkı tanınmayacak, üstelik “terör” ile damgalanacak! Bu kabul edilemez!
Kurulu düzenin bilerek ya da bilmeden onaylanmasında silah tekelinin yanında iki önemli “silah”ın daha temel önemi var: Milliyetçilik ve dincilik. Türkiye’de Hamas ve dincilik kaynaklı aşırılıkları dolayısıyla Filistin direnişinin gözden çıkarılmasında dincilik etkili oldu. AKP ve ortakları şahsında dincilikten bunalıp kurulu düzen karşıtlığından kopardıkları laisizmle demokratizme sarılan bir sol eğilim, Hamas’ın dinciliğinden hareketle kolaylıkla Filistin davasına karşı çıkabildi. | ©Evrensel