Nasreddin Hoca, Ahi Evran ile aynı kişi midir?
Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı:
Dünyanın birçok ülkesinde farklı isimlerle anılan ve fıkralarıyla anılan Nasreddin Hoca (tam adı Hâce Nasîrüddin Mahmud El Hoyi) ile daha çok Türk tasavvuf dünyasında Ahi Evran ( asıl adı Şeyh Nasîrüddin Mahmûd Ahi Evran b. Abbas olup Ahi Evran ya da Evren) adıyla tanınan efsanevi şahsiyet aynı kişi mi?
Tarihî bir hüviyete sahip bulunmasına rağmen Ahi Evran’ın gerçek kişiliği menkıbeler içinde kaybolmuştur.
“Gök, kâinat” ve “yılan, ejderha” anlamlarına gelen Evran ismi, efsanevî kişiliğinin bir işareti sayılabilir.
Asya içlerinden Anadolu’ya gelen mutasavvıflardan biri olan Ahi Evran, bir müddet Denizli, Konya ve Kayseri’de ikamet ettikten sonra birçok şehir ve kasabayı gezerek Ahilik teşkilâtının kuruluşunda ve yayılışında önemli bir rol oynadı.
Sonradan Kırşehir’e yerleşti ve ölümüne kadar burada kaldı.
XV. yüzyılda kaleme alınan Hacı Bektaş Vilâyetnâmesi’nde, menkıbevî şahıslarla münasebeti ve bu arada Hacı Bektâş-ı Velî (ö. 1270) ile olan yakınlığı anlatılır.
Bazı siyasî ve sosyal hadiseler, 93 yıl yaşadığı rivayet edilen Ahi Evran’ın hem Hacı Bektâş-ı Velî, hem de Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (1207-1273) ile çağdaş olduğunu gösteriyor.
Çeşitli araştırmalarda ölümünün yahut öldürülüşünün 1262’de veya 1300-1317 yılları arasındaki bir tarihte olduğu ileri sürülüyor. 1
Nasreddin Hoca’nın efsane, menkıbe ve rivayetlere dayalı kimliği hakkında şu bilgilere rastlıyoruz:
Yaşadığı dönem, doğum ve ölüm yılları, tarihî kişiliği ve ailesi hakkındaki bilgiler tartışmalıdır. Onun dönemi ve yöre hakkındaki en önemli kanıtlar Akşehir’deki türbesi, soyundan geldikleri söylenen kişilere ait mezar taşı kitabeleri ve adına kurulmuş olan vakıfla ilgili Fâtih Sultan Mehmed devrine ait bir arşiv belgesidir.
Kaynaklarda yer alan bilgilere göre Nasreddin Hoca, Sivrihisar’ın Hortu köyünde 605 (1208) yılında doğdu. Köyün imamı olan babası Abdullah’tan sonra bu görevi kendisi üstlendi. Ardından Akşehir’e göç etti, burada kadılık yaptı ve 683 (1284) yılında öldü.
Eskiden Hortu köyünde Nasreddin Hoca’ya ait olduğu rivayet edilen bir ev harabesinin ve onun soyundan geldiklerini söyleyen kimselerin bulunduğu birçok kaynakta belirtilmektedir.
Ayrıca Mükrimin Halil Yinanç, bir gezisi sırasında hocanın oğullarına ait mezar taşlarını Sivrihisar’a yakın Sultana köyünde gördüğünü söylemiştir.
Nasreddin Hoca’nın kızlarından birine nisbet edilen bir mezar taşı da Sivrihisar’da bulunmuştur (Gölpınarlı, s. 10). İstanbul’un ilk kadısı ve Fâtih Sultan Mehmed’in hocası Hızır Bey’in de Sivrihisarlı ve annesinin hocanın torunu olduğuna dair bilgilere kaynaklarda rastlanmaktadır.
Nasreddin Hoca’yı başta Evliya Çelebi olmak üzere (Seyahatnâme, III, 16) bazı tarihçiler ve araştırmacılar I. Murad, Yıldırım Bayezid ve Timur’un çağdaşı gibi göstermişlerdir.
Hatta Evliya Çelebi hoca ile Timur arasında geçen bir konuşmayı nakleder. Ancak bu iddialar doğru değildir.
İsmail Hami Danişmend, Paris Bibliothèque Nationale’de kayıtlı (nr. 1553) eksik bir Farsça Selcuḳnâme’ye dayanarak Nasreddin Hoca’nın, uç beyi iken Kastamonu’da hâkimiyet kuran Çobanoğulları’ndan Yavlak Arslan’ın oğlu Nâsırüddin Mahmud olduğunu ileri sürmüştür (Cumhuriyet gazetesi, 23 Teşrînisâni 1940).
Bu iddianın da doğru olmadığını İbrahim Hakkı Konyalı Nasreddin Hoca’nın Şehri Akşehir isimli çalışmasında çeşitli belgelere dayanarak ortaya koymuştur. 2
Arapça, Farsça ve Osmanlıca Türkçesini iyi bilen, tasavvuf ve tarikatlara ek olarak Doğu edebiyatı konusunda uzman sayılan Prof. Dr. Mikâil Bayram (Tarihin Işığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren, İstanbul 2001, s. 35-36 vd.) isimli çalışmasında, Ahi Evran ile Nasreddin Hoca’nın aynı kişi (yani Hâce Nusirüddin Mahmud El Huyi) olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir.
Buna karşılık Diyanet bünyesinde çalışan Nureddin Albayrak, Prof. Dr. Mikail Bayram’ı, “Nasreddin Hoca hakkında yapılmış araştırmalar sonucu varılmış ortak kanaatleri göz önünde bulundurmadan kaleme aldığı iki çalışmada birtakım varsayımlardan hareket etmek”le eleştirmiştir.
Öykü, roman, çocuk kitaplarına ek olarak edebiyat araştırmaları yapan ve basındaki makaleleriyle ünlenen yazar Tacim Çiçek, “Nasreddin Hoca ile Ahi Evran arasında bazı benzerlikler olsa da ikisi aynı kişiler değiller” tespitini yaptıktan sonra Prof. Dr. Mikail Bayram’ın bu hususta duygusal ve tarafgir davrandığına işaret ediyor.
Tacim Çiçek, şu noktada da haklı görünüyor:
Ayrıca gerçekte yaşayıp yaşamadığı, yaşadıysa da elle tutulu belge/bilgi yoktur N. Hoca ile ilgili… Ona dair hikâyeler, fıkralar Türk halklarının yanı sıra Araplar, Ruslar, Çinliler, Faslar, Macarlar, Almanlar, Bulgarlar, Ermeniler ve de İsrailliler gibi daha birçok topluluğun adları başka başka olsa da birer “Hoca”ları var. 3
Azerbaycan’da İran’da ve Türkiye’de yaşayan Azeri Türkleri, Hoca’ya, Molla Nasrettin; gülmecelerine de lâtife demektedirler.
Kürtler arasında “Xoca Nasreddin”, Arap toplumunda da “Cuhe” diye bilinmektedir.
On yıllar önce Irak’taki Kürt liderlerinden (YNK örgütü kurucu önderi) Celal Talabani bir anısını anlatmıştı:
1960’lı yıllarda çetin çatışmalar sonra diyalog ve barış görüşmeleri için bir araya gelen devrik Irak heyetiyle Kürt temsilciler, bazı noktalarda uzlaşmaya varmışlar.
Ancak Kerkük meselesi çözülemediği gibi müzakerelerin önünü tıkamış.
Talabani, ortamı yumuşatmak için ortaya bir iddia atmış:
Biliyor musunuz Xoca Nasreddin Kürt asıllıdır.
Iraklı üst düzey komutanlardan biri yüksek sesle bağırmış:
Hayır, Cuhe (Nasreddin Hoca) öz be öz Arap’tır!
Kürt mü Arap mı tartışması, hızlanmış ancak ortam biraz esas konudan farklı yere gelmiş.
Talabani yine devreye girmiş:
Tamam, Cuhe sizin olsun ve Arap kalsın. Onu size bağışlıyoruz. Buna karşılık siz de Kerkük’ü bize verin!
Dememiz odur ki Nasreddin Hoca, efsanevi bir dünya kimliğidir.
Çünkü Türkmenistan’da Keymir Kör, Ata Köpek Mengeni, Aldar Köse ve Kemine gibi adlar hocayı temsil etmektedir.
Bulgarlarda Hitar Pete, Yunanlılarda Anastratin, Arnavutlar da Keros, Almanlarda Eulenspiegel, İtalyanlarda Scaramuccia, Yahudiler de Hersl, Çekler de Kardeş, Pelecek gibi isimlerle anılır.
14’üncü yüzyılda Güney Almanya’da yaşamış, bir kral soytarısını temsil eder bu kişilik. Ayrıca hoca ile çağdaş değildir.
Gülmeceleri ise daha çok İngiltere, Danimarka, Belçika, İsveç, İtalyan, Hırvat, Roman ve Yunan edebiyatında yer almıştır.
Moldova, Ukrayna, Rusya, Bosna Hersek’te de Nasrettin Hoca’nın adı “Cuha” ya da “Nastvedin Hoca”dır. 4
İyi güzel de Nasreddin Hoca ile Ahi Evran’ın aynı kişi oldukları tartışması nerede ve ne zaman tekrar alevlendi?
Şair Asım Gönen, Kaos Çocuk Parkı Yayınları arasında Ocak 2022’de çıkan “Ahi Evren Nasiru’d Din Hace Destanı” başlıklı kitabını yazarken, “Prof. Dr. Mikail Bayram’ın Nasreddin Hoca ile Ahi Evran’ın aynı kişi oldukları iddiası üzerine yazdığı kitaplardan yararlanmış. Destanını bu kaynaklar üzerine bina etmiş. Mikail Bayram, yaptığı araştırmayla Nasreddin Hoca’nın kimliğini tespit etmeye çalışmış.
Ona göre Nasreddin Hoca Anadolu Selçukluları zamanında yaşayan, daha çok Türkmen esnaf ve sanatkar arasında meşhur olan, Ahilik teşkilatının kurucusu Ahi Evran diye tanınan Hâce Nasîrüddin Mahmûd el-Hoyî’dir” ifadelerine yer vermiştir. 5
Derken, 29 yıldır yayın hayatını sürdüren Berfin Bahar dergisinin Nisan 2024 tarihli nüshasında bu iddia kapak konusu edildi.
Başta Şair Asım Gönen olmak üzere Bilsen Başaran, Mevlüt Kaplan ve Mehmet Koç, kapak dosyasının altını dolduran birbirine yakın yazılar kaleme aldılar.
Asım Gönen, “Ahi Evren Nasirü’d Din Mahmud’dan Neşet Ertaş” (Nasreddin Hoca 1171–1261) başlıklı makalesinde kendi gerekçelerini sıralamaktadır.
Şöyle ki;
Mevlana’nın Mesnevi’sinden alınan Nasreddin Hoca fıkrasıyla başlayalım söze.
O Fıkrada Ahi Evren Veli’yi kastederek:
Adamın biri evine yarım okka (yarım kilo civarında) et getirmiş. Ancak akşam yemeğinde eti görmeyince sormuş. Karısı, ‘kedi yedi’ deyince tutmuş kediyi tartmış. Kedi yarım okka gelince, ‘Bu kediyse et nerede; et ise kedi nerede?’ ( Mesnevi 5. cilti, 3409-3335. satırlar.)
Bu fıkra halkın dilinde Nasreddin Hoca fıkrası olarak yer etmiştir. Mesnevi’ deki fıkra Nasreddin Hoca ile Ahi Evren Veli’nin aynı kişi olduğunun başka bir belgesidir.
Mevlana, bu fıkrayı Nasreddin Hoca değil de Ahi Evren Veli’nin fıkrasıymış gibi onu küçümseyerek mesnevisine almıştır.
Sömürü temeli üzerine kurulan yaşam biçimlerinde, o sistemin egemenleri bazı gerçekleri gizleme gereği duyarlar ve bu gerçeklerin toplum bilincine yansımasını istemezler.
Çünkü o gerçekler ezilenlerin, sömürülenlerin bilinçlenmesinde büyük bir etki gücüne sahiptir. Ahi Evren Veli ile Nasreddin Hoca’nın aynı kişi olması’nın toplum bilincinden gizli tutulması da bu gerçekliklerden biridir.
Geçmişin ezenlerini, ezme biçimlerini, ezilenlerin ezilmekten kurtulma mücadelelerini bilen bir toplum, kendi çağının ezenlerini iyi tanır ve tarihsel bilinci doğru mücadeleyle özdeşleşir.
Nasreddin Hoca güldürücü, düşündürücü fıkralarıyla halkın sevgisini kazanmış ünlü biridir. Onun fıkraları ve yine ona yakıştırılan kişilik Moğolları ve Moğol yanlısı kukla Selçuklu hükümdarlarını ardıllarını çok rahatsız etmemiştir. Ama Ahi Evren’in örgütçülüğü, hem Moğollara hem onların yerli ortaklarına karşı verdiği mücadele bu talan sahiplerini oldukça rahatsız etmiştir.
Yani Nasreddin Hoca ile Ahi Evren kişiliğinin birleşmesi toplumun bilinçlenmesi açısından tehlikeli olduğu için, ayrı ayrı kişiler olmaları ve birinin mücadelesinin ve eserlerinin bilinmemesi gerekir.
Örneklersek, Nasreddin Hoca kimliğinden o kadar rahatsız olmamışlar ama Ahi Evren kimliğinden çok rahatsız olmuşlar, ayrı ayrı kişiler olduklarının sanılması için ellerinden geleni yapmışlar, Ahi Evren’nin mücadelesini ve felsefesini yok saymışlardır.
Ayrıca Nasreddin Hoca’nın idamı toplum bilincinde idam edenlere karşı nefret duyguları yaratacağı için, böyle bir yol izlenmiştir. Şimdiye kadar gizlenmiş, anlaşılması istenmemiş bir gerçeklik.
Öte yandan Asım Gönen, bazı kanıtları kendisi bulmuş olmasına rağmen Prof. Dr. Mikail Bayram’ın bu yöndeki iddialarını 17 sayfada derleyip toparlamıştır:
Mesela Mikail Bayram, Ahi Evren Veli veya Nasreddin Hoca’nın 25 e yakın kitabının bulunduğunu aynı adlı kitabında belgelemiş bulunuyor. Bu kaynaklardan Ahi Evren Veli ile Nasreddin Hoca’nın aynı kişiler olduğu açık biçimde ortaya çıkarmaya gayret etmiştir.
Muhtemelen bu yüzden Mevlana, Mesnevi başta olmak üzere şiirlerinde de Ahi Evren Veli’ye bazen Nasirü’d-din Hoca’ya, bazen de Ahi Evren Veli veya yılancı ve diğer lakaplarıyla sataşmıştır.
Bu demektir ki Şeyh Nasirü’d- Din Mahmud etrafında yoğun bir menkıbe halesi teşekkül ettikten sonra Ahi Evren adı ortaya çıkmıştır. Önce Nasreddin Hoca, sonra Ahi Evren. (M.B.)
Asım Gönen devam ediyor:
Hemen belirtelim, Ahi Evren Veli mahzeninde yılan besler, ayrıca yılan avlar, elde ettiği bu yılanların zehrinden ilaç yapar ve hastalık tedavilerinde kullanırdı. Ayrıca derici olduğu için yılan derilerinden kullanım araçları yapardı. Adı da bundan dolayı halk arasında yılan veya ejder anlamına gelen Ahi Evren Veli olarak anıla gelmiştir.
Öldürülüşünden bir yıl sonra (1261)1 Ahi Evren’in 3 eserini ihtiva eden mecmuanın ilk sahifesine tam adı Şeyh Nasirü’d-Din Ebü’ Hakayık Mahmud el Hoyi olarak kaydedilmiştir.
Onun üç eserini tanıtan bir mecmuanın ilk sahifesinde adı Seyyidü’l- Muhakkikin Nasirü’d-din olarak kayıtlıdır.
(Konya Yusufağa ktp. nr. 4866,
yp.1a; ayrıca bkz. Levha,1)
Bu kayda göre öz adı Mahmud, Lakabı Nasirü’d-Din, Künyesi Ebü’l Hakayık, baba adı Ahmet, nisbet adı da Hoyi’dir. Mevlana da özellikle Divanı Kebir ve Makalat-i Şems’te adını Nasirü’d-Din şeklinde anmıştır.
(Divan-ı Kebir 1,1.91. M.B) Ahmed Eflaki’nin Menakıbü’l- arifin adlı eserinde(1,188. Tabsira) tesbit edilen Şeyh Nasirü’d. din Mahmud b. Ahmed el – Hoyi’nin, Menakıbü’l- Arifin’de adı geçen Şeyh Nasirü’d-din ile aynı kişi olduğudur.
Mikail Bayram’ın belgelediği başka bir kaynak da şöyle:
Moğollar Anadolu’da hükümran oldukları süre içinde planlı bir şekilde Ahi Evren’in adını unutturmaya çalışmışlardır. Bu maksatla onun eserlerini, onun lakapdaşı ve Moğolların bir numaralı adamı olan ünlü matematikçi ve astronom Hace Nasirü’d- din-i Tusi’ye mal etmeye çalışmışlardır.
(Ahi Evren-Mevlan mücadelesi 48sf.)
Yine Ahi Evren ile Nasreddin Hoca’nın aynı kişi olduklarını kaynağından belgelemeye devam edelim:
Ahmed Eflaki’nin adı geçen eserinin bir yerinde bu şeyh Nasirü’d-din’den Tabsira’nın sahibiydi şeklinde bahsetmesi, Metali’ül İman, Menahic’i Seyfi’ye ve Tabsira adlarındaki üç eserin sahibi olduğunu tespit ettiğimiz Şeyh Nasirü’d-din Mahmut b. Ahmed el Hoyi’nin, Menakıbü’l- Arifin’de adı geçen Şeyh Nasirü’d-din ile aynı kişi olduğunu ortaya koymaktadır. M.B. (Menakibü’l Arifin 1,188-Mikail Bayram))
Alaü’d-din Keykubad’ın saltanatı döneminde (Moğol karşıtı bir sultandı ve Ahilerin ve Ahi Evren’in koruyucusuydu.) Konya’da bulunuyordu ve sultana Yezdan Şinaht ve Mürşidü’l- Kifaye adlı iki eserini ithaf etmişti.
1.Alaü’d-din Keykubad, oğlu 2. Gıyasü’d-din Keyhüsrev tarafından zehirletilerek öldürüldü. Bu yolla iktidara gelen Keyhüsrev Türkmenlerden ve Ahilerden destek görmedi. Bu dönemde Ahi Evren Şeyh Nasirü’d-din Mahmud beş yıl süreyle zindana atıldı ve işkence gördü.
“Nasreddin HOCA, 1205 yılında Kayseriye yerleşir. Debbağ atölyesi kurar. Dönemin ileri gelen bilge kişilerinden Evhadü’din’in kızı Fatma ile evlenir. Aynı zamanda Fatma, Baciyan Hareketinin önderi olur. İktidarların konumuna göre himaye görmüş veya cezalandırılmıştır. Özellikle Moğol yanlısı iktidarlar ve Moğolların zulmüne uğramıştır.
Sultan 1. Alau’d-din Keykubad’ın Ahi teşkilatını himaye etmesiyle Ahilik bütün Anadolu’ya yayılmıştır. Alaü’d-din Keykubad’ın isteği üzerine Konya’ya yerleşir ve kendisine vezirlik görevi verilir.
Daha Sonra Gıyasü’d-din Keyhüsrev ve çevresi Ahilere ve Ahi Evren Veli’ye cephe alırlar ve Ahi Evren’in öldürülmesinden sonra Fatma Baciyan, Hacı BektaşiVeli’ye sığınmıştır. Ahi ve Türkmen çevreler ayaklanırlar. Baycu komutasındaki Moğol ordusu Anadolu’ya girer. Selçuklu ordusunu Kösedağ’da yenilgiye uğratır ve pek çok şehri yakıp yağmalar ama karşısında Ahileri bulur. Ahiler 15 gün Kayseri’yi kahramanca savunurlar.
Sonra şehre giren Moğollar büyük bir katliam yaparlar. On binlerce Ahi ve Bacı’yı esir alırlar 1243. Babailer isyanı ve Hace Nasurü’d-din Ahi Evren’in bu isyana desteği yüzünden beş yıl süreyle Konya’da tutuklandığı ve işkence gördüğü tespit edilmiş durumdadır. Bu vesileyle eşi Fatma Baciyan Moğollara esir düşmüştü. Daha sonra iktidarı eline alan Celalü’d-din Karatay genel af çıkardı.
Beş senedir tutuklu bulunan Ahi Evren Veli böylece serbest kaldı ve Denizli’ye yerleşti. Denizli’de bir buçuk yıl kaldıktan sonra 2. İzzü’d-din Keykavus tarafından yeniden vezirliğe getirildi.Bir buçuk yıl kadar bu makamda kaldı.”
Bilsen Başaran ise Asım Gönen’in Nasiru’d-Din Hace Destanı isimli çalışma hakkındaki düşüncelerini açıklarken önemli bir hususa değinir:
Şair Asım Gönen ‘Ahi Evren Nasiru’d Din Hace Destanı’ adlı kitabındaki konu hakkında bilgilendirici geniş önsözü ve 34 bölümden oluşan ırmak şiiriyle; Ahi Evren yani bildiğimiz adıyla ‘Nasreddin Hoca’ ve bazı çevrelerin günümüzde yere göğe sığdıramadıkları Mevlânâ ile siyasi toplumsal insani ilişkileri hakkında anlattıklarıyla, ezber bozma ve bildiklerimizde, öğrendiklerimizde, düşüncelerimizde bir kırılma noktası yaratmaktadır.
Ahi teşkilatının temel felsefesi şudur:
Tanrının bir parçası olan canlılara zarar vermeyen, dahası onlara hizmet üreten bütün el sanatları, Tanrısal bir kutsallık içinde yerine getirilmelidir.
Bu tutum, insanlara yarar getirecek ürünlerin üretilmesine önem ve ağırlık verilmesi sonucunu doğuracaktır. İnsan ilişkileri yararlıya yönelik olacak, hiç kimsenin suçu hiç kimseye açık edilmeyecektir.
Esnaf birbirini kollayacak, birisi öteki dünyaya erken göçer, eş ve çocuklarını bu dünyada bırakırsa geri kalanlar, ölünceye değin, onların bakımını üstlenecek, üstelik çocuklarına, babalarının sanatının inceliklerini de öğretecektir.
Ahlak, sanat ve konukseverliğin uyumlu bir birleşimi olan “Ahilik Teşkilatı” Ahi Evren tarafından kurularak zaman içinde son derece saygın güvenilir bir kurum haline getirilmiştir.
Bu bilgilerin ışığında Asım Gönen’in “AHİ EVREN NASİRU’D-DİN HACE DESTANI” na yeniden baktığımızda görülen elbette, devrimci vatansever bir direnişin yani
Ahi teşkilâtı bayrağı altındaki Türkmen boylarının, istilacı yağmacı katliamcı Moğollara ve Moğol yandaşı vatan satıcılarına karşı vatan, onur ve özgürlük mücadelesidir.
NOT-1: Başka bir münasebette Anadolu ve Mezopotamya’nın Moğollar tarafından istilası süresinde onlardan destek alıp-veren Mevlana ile Moğol akınlarına direnen Ahi Evran arasındaki amansız mücadeleye değineceğiz.
NOT-2: Uzun süren bir ameliyat döneminde Türkiye, Irak, Suriye, Kürtler, Filistin, İran, Hizbullah ve İsrail merkezli güncel haberleri yazamadım. Dolayısıyla tarihi olayları esas olan yedek yazıları devreye soktum. Umarım bundan böyle güncel yazılar üzerinden buluşuruz okuyucularla.
Kaynakça:
1. İlhan Şahin, Ahi Evran, TDV İslam Ansiklopedisi, cilt 1. Cilt, sayfa 529-530, yıl 1988.
2. Nureddin Albayrak, TDV İslam Ansiklopedisi cilt 36, sayfa 418-420, yıl 2006.
3-5. Tacim Çiçek, Asım Gönen in Ahi Evren Nasiruddun Hace Destanı isimli şiir kitabını değerlendirmesi. Evrensel, 5 Nisan 2022.
4. Mevlüt Kaplan, “Türk Dünyasında Nasreddin Hoca” makalesi. Berfin Bahar dergisi, Nisan 2024.