Savaşın ilk zayiatı gerçeklerdir (Yalan haber)
Türkiye’nin Suriye’de başlattığı operasyonla birlikte yalan haberler yeniden gündemde. Uzmanlara göre yalan haberle mücadelede sadece medya okuryazarlığı yetmiyor. Çünkü yalan stratejik bir enstrümana dönüşüyor.
Tarihte tragedyanın yaratıcısı olarak kabul edilen Eshilos’a atfedilen bu sözler, söylendikten yaklaşık 2500 yıl sonra Suriye’de yeniden doğrulanıyor. Suriye’deki savaşın başladığı 2011 yılından bu yana sahada yaşanan hemen her kırılma noktasına, sosyal medyada hızla yayılan yalan haberler, dezenformasyon niteliği taşıyan paylaşımlar ve gerçeklerinin yanı sıra sahte vahşet görüntüleri de eşlik etmişti.
Öyle ki Oxford Sözlükleri 2016’da ‘gerçek-ötesi’ anlamına gelen ‘post-truth’ kavramını yılın İngilizce kelimesi olarak seçmiş, 2017’de ise ‘yalan haber’ anlamına gelen ve dünyada giderek popülerleşen ‘fake news’ kavramı Collins Sözlükleri tarafından yılın İngilizce kelimesi olarak belirlenmişti.
Bu durum, Türkiye’nin kuzeydoğu Suriye’de SDG kontrolündeki bölgelere yönelik başlattığı ve Barış Pınarı adını verdiği harekâtta da değişmedi. Türkiye’nin askeri operasyonu başlattığı 9 Ekim’den bugüne gelen süreçte sosyal medyada birçok asılsız iddia, sahte veya eski görüntü dolaşıma sokularak yaygınlaştı. Televizyon ekranları da sosyal medyada hızlı bir şekilde yayılan yalan haberlerden payını aldı.
DW Türkçe’den Barış Kaygusuz’un haberine göre, Amerikan televizyon kanalı ABC News, 2017’de bir silah tanıtımı sırasında çekilen görüntüleri “Türk ordusu, kuzey Suriye’yi bombalıyor” başlığıyla haberleştirdiği için özür dilerken Türkiye’den özel bir televizyon kanalının muhabirinin çatışma alanındaymış gibi yaparak sunduğu haberin görüntüleri sosyal medyada çokça konuşuldu.
“Her yanlış bilgi verene manipülatör demek doğru değil”
teyit.org’dan Gülin Çavuş’a göre kriz zamanlarında yanlış bilgilerin ve görüntülerin yaygınlaşma hızı artsa da bunun her zaman kötü niyetle yapıldığını söylemek mümkün değil.
Çavuş, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, “Her taraftan bir yanlış bilgi akışı var. ABC News gibi bir kurum da bunu yapabiliyor. Bu çok kötü niyetli olmak zorunda değil. Haber kuruluşları bazen doğrulama yapamadıkları, buna zaman ayırmadıkları için bu yanlış bilgi tuzağına düşebiliyorlar. Her yanlış bilgi verene manipülatör demek de doğru değil. İnsanlar bu kriz anlarında duygudaşlık yaşamak istiyorlar, bir şeye tepki göstermek istiyorlar. Her zaman herkes kötü niyetle yapıyor diyemeyiz, buna inanıyor olabilirler” sözleriyle durumu özetliyor.
Kendi açıklamasıyla “haber kaynağı olarak interneti kullanan yurttaşların ve sivil toplum örgütlerinin çevrimiçi platformlarda hangi bilginin doğru, hangisinin yanlış olduğunu öğrenmesini” amaçlayan bir doğrulama platformu olan teyit.org, 9 Ekim’de Türkiye’nin askeri harekâta başlamasının ardından fazla mesai yapan kurumlardan biri.
Teyit’in Genel Yayın Yönetmeni Gülin Çavuş, her kriz döneminde olduğu gibi bu dönemde de kendilerine gelen ihbar sayılarında ciddi bir artış olduğunu vurguluyor. Çavuş, “9 Ekim’de operasyonun başlamasından bu yana 20’den fazla teyit yayınladık. Bu bizim içerik yayınlama sıklığımızın çok çok üzerinde. Bir yanlış bilginin farklı farklı kanallardan yayıldığı durumları da görüyoruz” şeklinde konuşuyor.
teyit.org askeri harekâtın başlamasının ardından sosyal medyada yayılan, Türkiye’nin fosfor bombası kullandığı, bir Türk tankının vurulduğu ve Suriye ordusu sözcüsünün harekâtla ilgili bir açıklama yaptığı yönündeki iddiaların da içerisinde yer aldığı bir dizi yanlış bilgiyi ortaya çıkardı.
Çavuş, kullanıcıların arama motorlarını daha etkin kullanarak yalan haberden kaçabileceklerini söylüyor. Çavuş, yanlış olduğu bilinen bir bilginin yaygınlaştırılmamasının “yalan haberle mücadelede önemli bir yer tuttuğunu” aktarırken “Öncelikle kullanıcıların dikkat etmesi gereken şey, bir şeyin yanlış olduğunu tespit ettikleri zaman onu yaygınlaştırmamak olmalı. En azından operasyon zamanları, manipülasyonların ve dezenformasyonların içerisinde politik amaçlar olduğunda bunla daha fazla karşılaşıyoruz.
Kullanıcıların basitçe yapabileceği şey, arama motorlarında görsel arama seçeneğini kullanmaları. En azından şüphelendikleri paylaşımlarda bunu yaparlarsa daha doğru bilgiye ulaşacaklarını düşünüyorum” sözleriyle durumu özetliyor.
” Yalan haber politik bir enstrümana dönüşüyor”
Konuyla ilgili görüşlerini DW Türkçe ile paylaşan bir diğer isim olan Lübnan Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Sarphan Uzunoğlu ise sıklıkla yalan haberle mücadele için önerilen “medya okuryazarlığının” aslında yeterli olmadığını vurguluyor.
Çalışmalarını medya araştırmaları üzerine yürüten Uzunoğlu, “Yalan haberle mücadele için en önemli etken olarak medya okuryazarlığı gösteriliyor. Ancak polarize ve politik kültür buna çok da izin vermiyor. İnsanlar çoğunlukla inanmak istediklerine ve politik anlamdaki görüşlerini pekiştiren bilgilere inanma eğilimindeler.
Karşı tarafın görüşlerini duydukça, bazı gruplar kendi fikirlerine daha da bağlanmaya eğilimli olurlar. Bunun için yalan atma gibi çeşitli stratejik faaliyetlere girişebiliyorlar. Bu tarz faaliyetler, kişilerin yalan haberden rahatsız olmak yerine, yalan haberi meşru ve her şartta kullanılabilir politik bir enstrümana dönüştürmelerine neden oluyor” ifadelerini kullanıyor.
Yalan haberin ve kriz dönemlerinde sosyal medyada yayılan yanlış bilgilerin gazetecilik faaliyetinden çok bir siyasi faaliyetin parçası olduğuna dikkat çeken Uzunoğlu, “Çatışmanın her iki tarafındaki insanlar da 2016, 2017’deki çatışma görüntülerini sanki bugün olmuş gibi paylaşıyorlar.
Bunu bir şekilde belli bir davanın parçası olduklarını hissetirmek için yapıyorlar. Ortada gazetecilik faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirilmiş bir durum yok.
Bu tamamiyle siyasi bir faaliyet. Buradaki mesele bir medya okuryazarlığı meselesi değil.
Nasıl ki insanlar 1. Dünya Savaşı ve 2. Dünya Savaşı’nda inandıkları devletler ve fikirler için harekete geçtilerse, bugün tıpkı aynı şekilde harekete geçiyorlar ve bu türden aktivitelere girişiyorlar” şeklinde konuşuyor.