Ya “şişe” [Flasche] diyemeseydim?
Çantasında şişe içerisindeki suyunu almak istediğini ‘Almanca telaffuz’ edemeyen, bu nedenle “tuvalete gitmek” istediğini söyleyen üç yaşındaki göçmen çocuk, bu günlerde Almanca haber yazan bir gazeteci. Öğretmeninin ona karşı davranışı farklı olsaydı, bugün “Yine de iyi Almancam için iltifat alabilir miydim?” diye, ilk eğitimin önemini işaret ediyor…
Okulöncesi eğitim çocukların uyum ve sorumluluk gelişimi, zihinsel gelişimini, sosyal duygusal gelişimini doğru bir süreçte tamamlamaları açısından onlara destek olmaktadır. Yaşıtlarıyla bir arada olmak, paylaşmayı öğrenmek, doğru davranışlar kazanmak ve iyi Almanca öğrenmesi bu dönemde alacakları doğru bir eğitimle mümkündür.
Naz Küçüktekin, Avusturya’da yayın yapan günlük Kurier gazetesinde çalışıyor. Almancasının çok iyi olduğunu sık sık çevresindeki insanlardan duymaktan usanmış ve hatta bu sorunun neden sorulduğuna, eskiden gösterdiği anlayışı da kaybetme noktasına gelmiş durumda.
Naz’a göre, iyi Almanca konuşması çok normal. Zira Avusturya’da doğmuş ve bütün eğitimini burada tamamlamış.
Çalıştığı gazetede kalem aldığı bir köşe yazısında, iyi Almanca konuşmanın ilk eğitim ile olan bağlantısını, kendi hayatından bir kesitle anlattı.
Ya “şişe” [Flasche] diyemeseydim?
[Was wäre, wenn ich nicht “Flasche” sagen könnte?]
Yine de iyi Almancam için iltifat alır mıyım?
“Şişe” demeyi ne zaman ve nasıl öğrendiğinizi hatırlıyor musunuz? -, Yani nesnenin terimini sözlü olarak ifade etmek.
Ben hatırlıyorum. Yaklaşık üç yaşındaydım ve anaokuluna yeni başlamıştım.
Macar kardeşler Patrik ve Viktor’un yanı sıra, ağabeyim ve ben oradaki tek [göçmen] “yabancı çocuklar” olduk. Ama bunu hissedemedim. En azından bunu hatırlıyorum. Ancak fark ettiğim şey, diğer çocuklar kadar Almanca kelime bilmediğimdi.
Çünkü evde sadece Türkçe konuşuluyordu. Ana okulda oyun oynarken susadığım gün, Türkçe “şişe” demeyi biliyordum – ama Almanca bilmiyordum. Su vestiyerdeki penguen sırt çantamdaydı. Ama “şişemi” alabilir miyim diye nasıl soracağımı bilemedim.
Üç yaşındaki aklım başka bir şey bulmak zorunda kaldı. Tuvalete gidebilir miyim diye sormaya karar verdim. Bir yandan bunu Almanca nasıl söyleyeceğimi biliyordum, diğer yandan tuvaletler vestiyer yolundaydı. Plan o kadar da kötü değildi – keşke şişeyle geri gelmeseydim. Mantıken, anaokulu öğretmenim bunu fark etti. Şişemi almak istediğimde neden tuvalete gide bilimiyim diye izin istediğimi sordu. Neden yalan söylemiştim? Öğretmenini sorusuna Bunu Almanca nasıl söyleyeceğimi bilmediğim yanıtını verdim.
Artık başımın belaya gireceğinden emindim. Ama bunun yerine çok arkadaş canlısı davrandı ve yumuşak bir sesle bir dahakine bir şeyin Almanca da nasıl söylendiğini bilmiyorsam söylemem gerektiğini söyledi. Bu aslında çok mantıklıydı.
Ve muhtemelen ben de böyle yaptım – belki de yapmadım. O kadar iyi hatırlayamıyorum. Çünkü birkaç ay sonra zaten gerekli değildi. Almancam diğer çocuklarınki kadar iyiydi. Hatta birkaç yıl sonra diğer çocukların çoğundan daha iyiydi.
Bugün 25 yaşındayım ve hayatımı geleneksel Almanca konuşulan bir ortamda gazeteci olarak kazanıyorum. Ve hayatımın çoğunda Almancamın neden bu kadar iyi olduğu sorulmuştur. “Ben burada doğdum ve büyüdüm, neden iyi Almanca konuşmayayım?” Bir noktada standart cevabım oldu ve bir zamandan sonra buna şaşıranlara ben şaşırmaya başladım.
Son zamanlarda şişe hikayesi hakkında tekrar tekrar düşünüyorum. Hayatım farklı gelişir miydi, şayet anaokulu öğretmeni farklı bir tepki verseydi?
Eğer “ilerde okulda sadece Almanca konuşulacak“ denilseydi, daha farklı olur muydu?
Başka türlü gelişseydi, sırf Türkçe de hayatımın, kimliğimin değerli bir parçası diye herkes benim Almancamı sorgular mıydı? Acaba bu satırları yazabilir miydim? Ve [Flasche] kelimesini ne zaman öğrendiniz?” |DerVirgül
[Makale Almanca’dan bire bir çeviri yapılmıştır. Der Virgül’ün editöryal politikasını yansıtmayabilir.]