Ezilenlerin Ezileni | ‘’Kadın’’
Doğdum babamın kızı oldum, evlendim kocamın karısı, sonra doğurduğum çocuğumun anası. Ben ne zaman ben olacağım? 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününe nasıl gelindi?
Sevil Karakuş
Dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların toplum içerisindeki durumlarını ortaya koymaya çalışmak ve toplumlardaki kadın olgusunu işlemek oldukça zor bir iştir.
Çünkü toplumdan topluma hatta bir toplum içerisinde bile “kadının konumu” karmaşık bir görünümdedir.
Dünya genelinde çok fazla sayıda kadın bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde farklı şiddet türlerine maruz kalmakta ve/veya yaşamlarını yitirmektedir.
Diğer bir ifade ile kadınların, kadın oldukları için karşılaştıkları toplumsal dezavantajlar ve eşitsizlikler onları erkeklerden daha fazla zorlamakta, güçsüzleştirmekte ve toplum içindeki yoksunluklarını daha fazla tırmandırmaktadır.
© Bild: virgül
Kadın Nasıl Hakimiyet Altına Girdi?
İnsan M.Ö. 10000 yıl öncesi avcılık ve toplayıcılığın yanı sıra çapa ile yapılan tarıma geçmiştir.
Araştırmacılar bu döneme ait toplumları “dağınık” ve “barışçıl” olarak nitelendirmektedir.
Kadınlar ve erkekler yaşama eşit olarak katılmaktadır.
Cinsiyetler arasında üstünlük veya hakimiyet gözlenmez.
M.Ö. 6000-3000 yılları arası yerleşik düzene geçilmeye başlanmıştır.
Teknik anlamda gelişmeler artar. Tarlalarda saban ile yapılan tarıma geçilir.
Özel mülkiyet gelişmeye başlar.
Bu dönemden itibaren kadınların ikincil konuma geçmesine yol açan toplumsal kurumsallaşmaların temeli atılır.
Tek tanrılı dinler ve felsefi düşünce akımları, kadın ve erkek arasındaki farka vurgu yaparak, insanlığın erkek cinsinde temsil edilmesine zemin hazırlar.
Kültürel, siyasal, dinsel ve toplumsal kurumlar, ataerkil sisteme uygun biçimde inşa edilir.
Kadınlar ev içi alanlarda; yaşlı, çocuk bakımı, temizlik, yemek pişirme gibi ev işlerine yönlendirilirken, erkekler toplumsal kurumlarda; eğitim, siyaset, hukuk, din, sağlık, kültür, sanat alanlarında etkin olmaktadır.
Aydınlanma Dönemi sonrasında, kadınlar eşitsizliklere ve toplumsal rollerine karşı itirazlarda bulunmaya başlarlar.
© Bild: virgül
Özellikle Fransız Devrimi ile insan haklarına yapılan vurgu, kadınların da seslerini duyurma girişimlerini tetikledi.
Kadınlar, erkeklerle eşit ve özgür olarak dünyaya geldiklerini, ancak yaşamlarının, eşit koşullarda devam etmediğini fark ettiklerinde, hak ve özgürlük taleplerini dile getirmeye başlamışlardır.
19. Yüzyıl’ın başlarından itibaren siyasal, ekonomik, sosyal ve düşünsel alanlarda değişim yaşanması, toplumların gelişme ve özgürleşme düzeyini arttırmıştır.
Eşitlik ve özgürlük idealleri, toplumsal yaşama uygulanmaya başlanmıştır.
Ayrıca bu durumun biyolojik cinsiyetlerinin değil, cinsiyetçi toplumsal örgütlenmelerin sonucu olduğunu fark ederek, eşitlik mücadelesine girişmişlerdir.
Yaşanan tarihsel dönüşümler ve Sanayi Devrimi, kadınların özel alanla sınırlandırılmasını pekiştirmiştir.
Kamusal alanda etkin özneler olan erkekler akıl ve kültür ile kadınlar ise akıl-dışılık ve doğa ile özdeşleştirilmektedir.
Aile kurumu içinde kadın ve çocuklar, erkek tarafından himaye edilmekte ve namusları güvence altına alınmaktadır.
Feminizmin tarihsel süreci üç döneme ayrılmaktadır.
19. Yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl başlarını kapsayan dönem feminizmin birinci dalgası olarak adlandırılmaktadır.
Bu dönemdeki temel mücadele alanı, kadınlara oy kullanma, eğitim ve mülkiyet haklarının tanınmasıdır.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, erkeklerin savaşa katılmaları nedeniyle, kadınlar evlerinden çıkarılıp fabrikalarda çalıştırılmaya başlanmıştır.
Ancak kadınlara ödenen ücretler aynı iş için erkeklere ödenenden daha azdı. Sürdürülen mücadeleler sonrasında feministler, 1918’de Versailles Antlaşması ve Milletler Cemiyeti’ne “eşit işe eşit ücret” ilkesini koydurmayı başarmışlardır.
Ancak savaş sonrası erkeklerin işlerine dönmesiyle kadınlar işten çıkarıldılar. Kadınlardan evlerine dönmeleri, istihdam olanaklarını erkeklere bırakmaları istendi.
Ev kadınlığı ve annelik yüceltilerek kadınlar kamusal alandan dışlanmaya çalışıldı.
© Bild: virgül
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün Tarihi Gelişimi
8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı.
Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi.
İşçilerin cenaze törenine 10.000’i aşkın kişi katıldı.
© Bild: virgül
26 – 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Internationaler Frauentag” (International Women’s Day – Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.
İlk yıllarda kadınlar günü kutlaması için belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu.
Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921’de Moskova’da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı’nda gerçekleşti.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti. |virgül
© Bild: virgül
Kaynaklar
Kadın Hareketinin Süreçleri, Talepleri ve Kazanımları: Hale Kolay
Dünyada Kadın Sorunları: Doç. Dr. Gülay GÜNAY, Doç. Dr. Aybala Demirci AKSOY, Prof. Dr. Özgün BENER
Özgürlük Dünyası Dergisi