Krizin eğişinden mi dönüldü?
Yunanistan-Türkiye ilişkilerini yakından takip eden Alman uzman Dr. Ronald Meinardus, Başbakanı Kiryakos Mitsotakis’in Ankara ziyaretini DW Türkçe’ye değerlendirdi.
Meinardus, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın basın açıklaması sırasındaki Hamas çıkışı nedeniyle iki liderin krizin eşiğine geldikleri ve Mitsotakis’in diplomatik hamlesiyle ortamı yumuşattığı yorumları için “Mitsotakis Ankara’ya çok iyi hazırlık yaparak gitti” dedi.
Atina’nın önceliğini “Türkiye ile ilişkileri iyileştirmek ve mümkünse ikili anlaşmazlıkları çözmek” olarak ifade eden Meinardus, “Benim analizime göre bu süreci başka konularla tehlikeye atmak Yunanistan’ın çıkarına değil” görüşünü kaydetti.
Bununla birlikte Meinardus, iki ülke ilişkilerinde çok ciddi görüş ayrılıkları bulunduğunu vurgulayarak uzun vadedeki sınamayı, “En önemli nokta, ‘mutabık olmadığımız konusunda mutabıkız’ söyleminin daha ne kadar sürdürülebileceğidir” sözleriyle aktardı.
Atina merkezli Avrupa ve Dış Politika Vakfı’nın (ELIAMEP) kıdemli uzmanı Dr. Roland Meinardus’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan Başbakanı Mitsotakis ile basın açıklamasına, Avrupa Birliği’nin (AB) terör örgütü olarak sınıflandırdığı, Erdoğan’ın ise “direniş örgütü” olduğunu iddia ettiği Hamas ile ilgili görüş ayrılıkları damgasını vurdu. Hamas’ı savunan, hatta “Tüm Batı Hamas’a her türlü silahla mühimmatla saldırıyor” suçlamasını yönelten Erdoğan’ın, Türkiye’deki hastanelerde bini aşkın Hamas mensubunun tedavi edilmekte olduğunu söylemesi, uluslararası basında geniş yankı bulurken, aynı zamanda basın açıklamasının yapıldığı salonda ortamın buz kesmesine yol açtı… Sizin o ana ve Erdoğan’ın Hamas çıkışına ilişkin gözlem ve değerlendirmeniz nedir?
Dr. Roland Meinardus: Aslında Erdoğan ve Mitsotakis, basın açıklaması yaparken, geçmiştekilerine kıyasla şaşırtıcı derecede rahat görünüyorlardı. İkilinin vücut dilleri, buluşmanın iyi bir atmosferde gerçekleştiğini gösteriyordu, nitekim Yunan hükümet sözcüsü de zaten daha sonra görüşmenin olumlu geçtiğinin altını çizdi. İki liderin açıkça dile getirdikleri çeşitli görüş ayrılıkları da bu durumu değiştirmedi. Her iki taraf, farklılıkların diyalog ve yakınlaşma sürecini engellememesi gerektiği yönündeki mutabakata bağlı kalmayı sürdürüyor. Bu, azınlık sorunu ya da İstanbul’daki Kariye Kilisesi’nin camiye dönüştürülmesi gibi ikili meseleler için geçerli. Ama aynı zamanda Atina ve Ankara’nın Gazze savaşı konusundaki çok farklı tutumları için de geçerli.
Mitsotakis’in, Erdoğan’ın Hamas çıkışı üzerine, “İsterseniz bu konuda mutabık olmadığımız konusunda mutabık kalalım, ancak hemen bir ateşkes anlaşmasının imzalanması konusunda mutabık olduğumuz söyleyebiliriz” sözleriyle ortamı yumuşattığı, bu diplomatik manevrasıyla bir krizi önlediği yorumları yapılıyor. Sizin değerlendirmeniz nedir?
Erdoğan’ın Hamas’a ilişkin tutumu yeni değil, Mitsotakis de buna hazırlıklıydı, Ankara’ya çok iyi hazırlanarak gitti. Erdoğan, Mitsotakis’in ziyaretinden bir gün önce bir Yunan gazetesine verdiği kapsamlı röportajda Netanyahu’yu Hitlerle kıyaslamıştı. Yani Ankara’daki basın açıklamasından çok daha radikal açıklamalar yapmıştı. Atina ve Ankara’nın bu konulardaki pozisyonları birbirinden oldukça uzak. Ancak siyasi bakımdan önemli olan, her iki hükümetin bu farklılıkların diyaloglarını tehlikeye atmaması gerektiği konusunda anlaşmış olmalarıdır. Ayrıca Yunan dış politikası, Alman dış politikası gibi değerler temelinde bir dış politika olma iddiasına sahip değil. Atina’nın önceliği Türkiye ile ilişkileri iyileştirmek ve mümkünse ikili anlaşmazlıkları çözmek. Benim analizime göre bu süreci başka konularla tehlikeye atmak Yunanistan’ın çıkarına değil. Her iki taraf da Ortadoğu politikasının ikili ilişkilerini zehirlemesini önlemek istiyor ve şu ana kadar da bunu başardılar.
Bu arada iki liderin kameraların karşısına çıkarak açıklama yapmakla yetinmeleri, gazetecilerden soru almamaları da dikkat çekti. Bunu, “iki liderin kameralar önünde söz düellosunu önleme” çabası olarak değerlendirenler var. Siz ne diyorsunuz?
Aslında ben her iki tarafın, kendi politikaları ve tutumları konusunda bu denli şeffaf olduğuna nadiren şahit oldum. Zirve öncesinde Yunan ve Türk gazetelerinde çıkan çok detaylı röportajlar buna büyük katkı sağladı. Kathimerini’deki Erdoğan röportajı gibi yabancı bir hükümet başkanıyla yapılmış kapsamlı, detaylı bir röportajı daha önce gördüğümü hatırlamıyorum. Mitsotakis de Milliyet’e kapsamlı açıklamalar yaptı. Her iki tarafın da bugün tam olarak nerede durduğunu biliyoruz. Bu nedenle görüşmeden sonra gazetecilerin bir iki sorusu ile daha fazla edinilebilecek bilgi olabileceğini aslında düşünmüyorum.
Peki sizce, Erdoğan ile Mitsotakis’in iki ülke ilişkilerine dair verdikleri en önemli mesaj neydi?
Verilen en önemli mesajı şöyle: On yıllardır ilişkileri geren konularda süregelen farklılıklara rağmen, yumuşama ve iş birliği sürecini devam ettirmek istiyoruz. Erdoğan bir kez daha “aramızda çözülemeyecek bir sorun yok” sözlerini yineledi. Atina ve Ankara, egemenlik haklarına ilişkin çok karmaşık farklılıklarını müzakere etmeden önce, ekonomik iş birliği, çevre koruma ve afetlerden korunma gibi pratik konularda iş birliğini genişletme konusunda anlaştılar. Her biri başlı başına bir güven arttırıcı önlem olan bu alanlarda iş birliği için büyük bir potansiyel var. Görünen o ki, her iki taraf da ilişkilerde sistematik iyileşmeden yana. Son aylarda küçük çaplı krizler yaşandı, ama geçmişten farklı olarak bu krizler tırmandırılmadı, normalleşme süreci tehlikeye girmedi.
Peki sizce önümüzdeki dönemde tarafları bekleyen en büyük sınamalar neler?
En önemli nokta, “mutabık olmadığımız konusunda mutabıkız” söyleminin daha ne kadar sürdürülebileceğidir. Çünkü Atina ve Ankara, örneğin Ege ve Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı ya da Kıbrıs meselesi söz konusu olduğunda birbirlerinden çok uzak pozisyonlara sahip. Aslında Türk-Yunan ilişkilerinin tarihinde geniş kapsamlı uzlaşı örnekleri mevcut. Erdoğan ve Mitsotakis’in barışı tesis eden liderler olarak tarihe isimlerini yazdırmayı hedeflediklerini söylemek zor. Her halükârda, zaman faktörü onların lehinde. Her iki lider yeni seçildi sayılır ve gerçekten ihtilafları çözmek istiyorlarsa bunu başarmak için zamanları da var.
Erdoğan, Mayıs 2023 seçimlerine kadar Yunanistan’ı “Bir gece ansızın gelebiliriz”, “Rahat durmazlarsa vururuz” sözleriyle hedef almış, Mitsotakis ile “asla görüşmeyi kabul etmeyeceklerini” söyleyerek, “ancak sözünde duracak şahsiyetli, onurlu siyasetçilerle yola gideceklerini” söylemişti. Ama Erdoğan bu sözlerine rağmen geçen sene Atina’yı ziyaret etti, sadece son bir yılda da Mitsotakis’i dört kez Türkiye’de ağırladı. Erdoğan’ın, bu politika değişikliğini siz neye bağlıyorsunuz?
Ankara’nın Atina ile yakınlaşması daha geniş bir dış politika stratejisinin bir parçası. Bu strateji Türkiye’nin Batı, yani ABD ve Avrupa Birliği ile yıkılan ilişkileri düzeltmeyi amaçlıyor. Ancak Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyaretinin iptal edilmesinin de gösterdiği gibi, Gazze savaşı ve Erdoğan’ın buradaki kendine özgü rolü, bu süreci sekteye uğrattı. Ama AB, Türkiye ile ilişkilerinde bir iyileşmenin, Yunanistan’a yönelik gerilim politikası sürdüğü müddetçe olamayacağını defalarca açıkça ifade etti. Atina ve Ankara şu anda gerçekten siyasi ilerleme kaydediyorsa, AB-Türkiye ilişkilerinin de bu mantığa göre daha da geliştirilmesi gerekecektir. Bu, Yunan hükümetinin de açıkça desteklediği bir süreç.
Ankara-Atina hattındaki normalleşme sürecinin mimarları arasında Almanya da yer alıyor. Alman hükümeti, bu süreçte arabuluculuk yürüttü. Alman hükümetinin bu çabalarının gerisinde yatan stratejik öncelik neydi, Berlin’de kaydedilen ilerleme nasıl değerlendiriliyor?
Atina ile Ankara arasındaki gerilimin azalması Berlin’in memnuniyetle karşıladığı bir gelişme. Alman hükümeti son yıllarda Türk-Yunan ilişkilerinin iyileşmesi için çoğu zaman perde arkasında yoğun çaba gösterdi. Yunanistan ve Türkiye’nin bir parçası olduğu Batı ittifakı içinde uyum Almanya için stratejik bir öncelik ve bu öncelik Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından daha da önemli hale geldi.
Bu arada Kıbrıs meselesi, Türk-Yunan yakınlaşmasının dışında kalmış gibi görünüyor. Oysa AB liderleri Nisan’daki zirve kararlarında AB-Türkiye ilişkilerinin canlandırılmasını Kıbrıs’ta müzakerelerin yeniden başlaması koşuluna bağlamıştı. Ancak dün adada önemli gelişmeler yaşandı. Sadece Türkiye tarafından tanınan KKTC’nin lideri Ersin Tatar’ın, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in askıdaki Kıbrıs barış görüşmelerinin yeniden canlandırmak için görevlendirdiği şahsi temsilcisi María Ángela Holguín Cuéllar ile görüşmesi 20 dakika bile sürmeden sona erdi. Görüşme sonrasında Tatar, müzakereler için ortaya koydukları ön koşulların kabul edilmemesi nedeniyle diyaloğu daha fazla ileriye götürmeyeceklerini ilan etti. Peki şimdi ne olacak? AB-Türkiye ilişkileri yeni bir çıkmaza mı girdi?
Anlaşılan o ki, Erdoğan ve Mitsotakis görüşmelerinde Kıbrıs meselesini de ele aldılar. Son zamanlarda özellikle Yunan medyasında ‘ayrıştırma’, yani Kıbrıs meselesini ikili meselelerden ayrı tutma çokça konuşulduğu için bu aslında dikkat çekici. Ama gerçek şu ki, Yunanlıların ve Türklerin Kıbrıs konusundaki tutumları son yıllarda farklılaştı. BM Genel Sekreteri’nin adada müzakerelerin yeniden başlatılması olasılığını araştırmak üzere bir şahsi temsilci ataması Lefkoşa’daki hükümet için (AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti) bir başarıdır. Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği şu ana kadar bu sürece pek istekli yaklaşmadı. AB’nin BM misyonunu desteklemesi ve AB-Türkiye ilişkilerindeki ilerlemeyi Kıbrıs sorununda ilerleme kaydedilmesi koşuluna bağlaması da Lefkoşa’daki hükümet için bir başarı. Ancak bu koşulu da Türkiye kabul edilemez buluyor. Benim tahminim Atina ve Ankara’nın öncelikle tamamen ikili meseleleri çözmek istedikleri yönünde. Kıbrıs meselesi Atina ve Ankara için ikinci öncelik. Nihayetinde Kıbrıs’ta ne olacağını da adadaki bölünme hattının her iki tarafındaki Kıbrıslılar belirleyecek. Birleşme isteklerini söz ve eylemle kanıtlamaları gerekecek.| DW